Bunu geçen gün yaşadığım bir olay sebebiyle yazıyorum. Olay hak yeme üzerine gerçekleşmiş bir olaydı. Ben de doğal olarak tepki verdim ve iyi ki de tepki vermişim diyorum. Çünkü haklı bir tepki verdiğinizde ve bu tepkiyi doğru bir şekilde verdiğinizde kazanan siz oluyorsunuz.
Olayı yazının ilerleyen kısımlarında anlatırım ama şu an değinmek istediğim nokta insanların hak yiyerek kendilerini zeki sanması. Yani anlamadığım şey şu. İnsanlar başkalarının hakkını yiyince kendini nasıl daha zeki sanabiliyor? Bu kadar ezik, aşağıda, kendini geliştirmemiş insanlarla nasıl doldu bu ülke? Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet nasıl bu hale geldi? Ve biz buna nasıl izin verdik?
Bir süredir bu duruma nasıl izin verdik sorusuna daha çok takılıyorum aslında. Neden susuyoruz sorusunu soruyorum sürekli. Özellikle ülkemizde son zamanlarda yaşanan vahşetlerden sonra susmamızın etkisinin çok büyük olduğunu düşündüm. Vahşetler sonrası susmaktan bahsetmiyorum. Gerçi ona da değinebilirim. Elinde büyük bir güç tutan ünlülerin bu konu hakkında konuşmaktan korkmasına da değinebilirim ama zaten çoğu umutsuz vaka olduğu için değinmeye gerek de yok.
Ben genel olarak niye susuyoruz, onu soruyorum. Haksızlıklara, yanlışlara susmaktan bahsediyorum. Yani büyük bir olaya susmak değil bahsettiğim. Büyük bir olay olunca insanların çoğu en azından sosyal medyada paylaşım yapıyor zaten. Fakat küçük olaylara susmanın büyük olayları davet ettiğini neden farkında değiliz? Ben onu soruyorum.
Günlük hayatta bir haksızlık gördüğümüzde neden susuyoruz mesela?
Bu arada ben de bir ara böyleydim. “Cahillerle uğraşamam.” kafasındaydım. Ama o vahşetlerin olduğu dönemde şunu fark ettim.
Cahillerle Uğraşmak Zorundayız!
Cahilleri düzeltemeyiz. Zaten amacımız da bu değil. Cahillere (dolayısıyla kötülere) iyilerin gücünün onlardan daha fazla olduğunu göstermek olmalı amacımız. Biz sustukça onlar kazandıklarını zannediyorlar çünkü.
Cahilleri değiştiremeyiz ama korkuyla yönetebiliriz. İyilerin sesi çıkarsa kötüler sesini kısmak zorunda kalacak. Yasalar doğru işlerse yine aynı şekilde duraklamak zorunda kalacaklar. Doğru şekilde davranmak istedikleri için değil, korktukları için yapacaklar bunu. Yoksa kendi doğru sandıkları şeyden vazgeçmeyecekler ama zihniyetleri ne olursa olsun iyiler/doğrunun peşinde olanlar sesini çıkarırsa durmak zorunda kalacaklar.
Bu dünya var olduğundan beri iyilerle kötülerin savaşına tanıklık ediyor ve iyiler susarsa kaybettiğini en baştan kabul etmiş oluyor. Halbuki iyiler konuştuğunda Hak da onlarla konuşuyor ve şüphesiz kazanan onlar oluyor. O yüzden lütfen susmayalım.
Olayı Anlatayım…
Olay aynı zamanda susmamamız gerektiğini gösterdiği için çok da detay vermeden anlatacağım. (Ve tabii ki detaylı anlatırım…)
Geçen gün bir marketteydim. Kasa sıralarını hepimiz biliriz. Bir kasa için sıra oluştururuz. Eğer iki kasa varsa iki sıra vardır. Üç kasa varsa üç sıra vardır. Sayıları çoğaltabilirim tabii ki ama sıra sistemi budur 😊
Bahsettiğim markette de -saymadım ama- rahat 7-8 kasa var. Ve her kasadaki sıra sistemi dediğim gibi. Fakat bir kasa boş görünüyor. Orada sıra yok ama insanların geçmesi engelleniyor. Anlam veremedim ve olay yerine intikal ettim 😀
Olay yerinde iki ayrı kasa var. Yan yana bu kasalar. Yani biri sol tarafta, diğeri sağ tarafta. Orta tarafta da insanlar duruyor. Bu insanların çoğu sola yanaşmış. Sol kasanın sırasındalar yani. Sağdaki kasanın sırası boş. Orada sıra yok. Sadece bir adam ortalamış. Ve o kasada sıra oluşmasını engellemiş. Ben de o kasada sıra oluşturmak için geçmek istediğimde tabii ki beni de engellemeye çalıştı. Üslubu çok rahatsız ediciydi bu arada. Ben sizli bizli konuşurken o senli benli konuşuyordu mesela ama ona takılmadım. Çözüm odaklı bir insanımdır. Haksızlık kısmına odaklanıp yapmaya çalıştığı şeye izin vermedim. Çünkü bence o, o kısma takılmamı istiyordu.
Her neyse… Sırada olduğunu söylediğinde ben kendisinin sol kasanın sırasında olduğunu düşündüğümü söyledim. Bakın şimdi beni çıldırtan o cümle geliyor.
“Hem sol kasanın hem sağ kasanın sırasındayım. Ortada duruyorum. Hangisi önce gelirse oraya gideceğim.”
Ne?
Bana geldiler tabii. Ortada bir haksızlık olunca tüylerim diken diken oluyor o ayrı ama haksızlığı normal bir şeymiş gibi açık açık söyleyen biri gördüğümde ciddi anlamda öfkeleniyorum.
Yani adam hak yediğini bayağı açık açık söylüyor. Utanmadan, sıkılmadan. Hatta kendini haklı görerek.
“Ben de dedim ki öyle bir şey yok.” Konuş reis 😊 “İki ayrı kasa varsa iki ayrı sıra vardır. Ortada durarak insanların geçişini engelleyemezsiniz. Oraya geçip sıra oluşturabilirsiniz ya da geçmiyorsanız, sol tarafta duruyorsanız insanların oraya geçmesine izin vermelisiniz. Ortada dururum, hangisi gelirse oraya giderim diye bir şey yok. Böyle bir sıra sistemi yok.”
Şöyle de bir bilgi vereyim. İnsanlar o kasayı görmüyor. Tek bir sıra oluştuğu için tek kasa açık sanıyorlar. (Sık sık gittiğim bir market) Yani her kasa açık olmuyor normalde. Sağdaki kasanın kapalı olduğunu düşünüyorlar. Ortada oluşmuş sıradan dolayı kasa açık mı kapalı mı görünmüyor. Dolayısıyla tek kasa açık sanılıyor. Kasanın önünü kapatmışlar yani. Kasanın çalıştığı gözükmüyor maalesef. Zaten bunu da dile getiriyorum. “Kasayı işgal ediyorsunuz. Sizin yüzünüzden insanlar bu kasanın açık olduğunu farkında değil.” de diyorum. Çünkü durum bu.
Neyse ben böyle bir sıra sistemi olmadığını söyleyince adam bu sefer “Öndeki böyle yaptı.” demeye başlıyor. İki sırada olduğunu deli gibi savunan adam delirdiğimi görünce öndekine suç atıyor. Öndekine de bakıyor ama öndekinden çıt yok. Hiçbir şey demiyor. Adam destek arıyor, bulamıyor. Ben de yine sıra sisteminin böyle olamayacağını tekrarlıyorum -ki bunun yanlış olduğunu anlasın. (Aynen, anlar…)
Ama adam olayı başka yere çekmeye çalışarak öndekinin böyle bir sıra oluşturduğunu söylüyor inatla. Hani bir de olay buymuş da ben anlamıyormuşum gibi davranıyor. “Burada sıra böyle.” dedi bir ara 😊 Çünkü öndeki böyle sıra oluşturmuş… Bana zaten gelmişlerdi daha da geliyorlar tabii.
Yanlışı Devam Ettirmek Zorunda Mıyız?
“Öndeki yanlış yapmış.” diyorum. Adam rahat bir nefes alıyor. Tamam, öndekini suçlayacak şimdi gibisinden… Öndekine de bakıyor ama öndeki şahıs suskun yine. Ben de devam ediyorum ve diyorum ki “O zaman siz doğrusunu yapın. Öndekinin yanlışını devam ettirmek zorunda değilsiniz.”
Diyaloglara ara verip cidden bu nasıl bir mantık demek istiyorum. Birileri yanlış yapıyor diye biz de mi yanlış yapalım? Nasıl bir savunmadır bu? Hani şey denir ya “O köprüden atlasa sen de mi köprüden atlayacaksın?” diye… Çok klasik ama haklı bir soru. Çünkü onu gerçekten de yapmazlar. Neden yapmazlar? Çünkü bu kendilerine zarar verir. Ama kendilerinin değil, başkalarının zarar görebileceği durum onlar için sorun değildir. Çünkü kötüler. Ve bilinçsiz değil, bilinçli kötüler. İnsanların hakkına girmek, onların hakkını yemek ciddi kötülük. Sakın küçümsemeyin.
Hadi olaya dönelim.
Adam benim o sözüm üzerine susuyor. Ama ben aşırı öfkeliyim artık. Diyorum ki “Kendinizi çok zeki sanıyorsunuz ama bu yaptığınız ahlaksızlık.”
Ve ortam buz kesiyor.
Herkes bulunduğumuz yere dönüp bakıyor. Adam donup kalıyor. O an küfür mü ettim acaba diye düşündüm… Daha sonra araştırdım ve hakarete bile girmediğini öğrendim. Kaldı ki ben zaten kişinin değil durumun analizini yaptım. Bu durum tam olarak bir ahlaksızlık örneği çünkü. Bu yapılan tam olarak ahlaksızlık.
Ama sanırım ahlaksızlık denilince insanlar direkt bel altı düşünüyor. Ticarette hile yapmak, insanların umutlarıyla oynamak, insanlarla nasıl konuşacağını bilmemek, insanların ne giydiğine karışmak, hak yemek… Bunların hepsi ahlaksızlık. İnsanlar bunun bilincinde değil maalesef. Durum bu olunca da ortam buz kesiyor sanırım. Yoksa neden ahlaksızlık yapılırken ortam buz kesmiyor da bu dile getirilince ortam buz kesiyor? O ahlaksızlık olurken buz kesseydiniz keşke.
Ben devam ediyorum ve insanların hakkını yiyemeyeceklerini, ortada dururum hangisi önce gelirse oraya giderim diyemeyeceklerini, bunun yanlış olduğunu tekrarlıyorum. Bunun üzerine sol taraftaki bazı insanlar (sol sıra mı orta sıra mı ne olduğu belli olmayan sıradaki insanlar) “Tamam oraya geçelim.” diyorlar. Hepsi değil tabii. Bazıları sağa geçiyor, bazıları solda kalıyor vs. Sonuç olarak iki sıra oluşuyor.
O sırada arkama geçenler “Nasıl bir sıra sistemi varmış burada?” demeye başlıyor. “Siz hangi sıradasınız?” diye sormaya başlıyorlar adama. Adam “Bu sıradayım.” diyor sağdaki sırada durarak. Onun üzerine bu savaşın kazananı olarak zafer gülümsememi yüzüme yerleştiriyorum ve arkamda durup sıra sistemini soranlara olayı anlatıyorum. İnsanlar konuşmaya başlayınca adam bir daha arkasına dönüp bakmıyor. Ve markette olması gerektiği gibi iki sıra oluşmuş oluyor.
Evet, yapmaya çalıştıkları iki kasa tek sıra olayı ahlaksızlıktı. Hangisi önce gelirse oraya gideceğim demeleri ahlaksızlıktı, bir zekâ örneği değildi.
Ama bunu bir zekâ göstergesi sanıyorlar bence. Şark kurnazı tabiri bunlar için var.
Mesela geçen gün de trafikte bir olay oldu. İki ayrı ışık var. Düz gitmek isteyenler için ve sola dönmek isteyenler için iki ayrı ışık. Zeki (!) arkadaş sola dönecekmiş gibi sol taraftaki ışıkların sırasına girdi ve sonra düz gidecek olanların arasına girdi. Büyük ihtimalle kendini tebrik ediyor. Çünkü böyle yaparak en az 4-5 arabanın önüne geçti. Hak yemek falan bunların umurunda değil. Kazandığı 2-3 dakikayı kazanç sanıyor. Bu tiplere en azından okkalı bir korna çalmak lazım mesela. Susarak bunlara yol vermek de sinirimi bozuyor. Kimse yol vermesin ve kalsın ortada mesela. Ama illa biri yol veriyor. Çünkü uğraşmak ya da bulaşmak istemiyor…
Emniyet şeridinden geçen arabalar da azımsanacak sayıda değil.
Ambulans tutarak hızlıca gitmek istediği yere giden ahlaksızlar biliyorum ben. Yani ambulansın içinde hasta falan yok, sadece gitmek istediği yere hızlıca gitmek isteyen insanlar var. Tabii bu insanlar belli bir statüye sahip insanlar. Evet, bunu da yapıyorlar. Her ambulans hasta taşımıyor maalesef…
Otobüs sırasında öne atlayan teyzelerle az tartışmamışımdır. Bu tartışmaların sonu hep “Nasıl senden büyük birine cevap verirsin?” sorusuna “Benden daha önce doğdunuz diye değil, hak ediyorsunuz diye size saygı gösteririm. Kaldı ki hakkımı savunuyorum. Size saygısızlık yapmıyorum.” cevabı ile bitiyor. Gerçi uzun zamandır böyle bir tartışma yaşamadım. Birkaç sene önce böyle bir tartışma yaşamıştım en son. Hatta o olay üzerine gittiğim yerde (Belediye’de işim vardı) yine biri en öne geçmeye çalışmıştı ama o gün haksızlıklarla baş etme kotamı doldurduğum için susmuştum. Önümdeki kadın tepki göstermişti neyse ki. Öne geçmeye çalışan da “Sadece bir soru soracağım.” demişti… Kadın da “Biz de sadece bir soru soracağız hanımefendi, sıraya geçin lütfen.” deyip düzeni sağlamıştı. Önümdeki kadın bana dönüp “Bir bitmediler.” demişti. Ah ablacım bana mı anlatıyorsun…
Bitseler Keşke…
Ben buraya bir sürü ahlaksızlık sayabilirim bu arada ama ne anlamı var? Bu ahlaksızlıkları yapanlar bunları ahlaksızlık olarak görmüyor ki. Kazanç olarak görüyor. Kendini zeki sanıyor. Ama tekrar üstüne basarak söylemek isterim ki zeki değilsiniz. Aksine aşağılık kompleksine sahip insanlar olduğunuzu düşünüyorum.
Birilerinin önüne geçmek, birilerinin hakkını yemek sizi daha zeki bir insan yapmıyor. Sizi kötü bir insan yapıyor. Kendini geliştirmiş insanlar tarafından tam olarak şark kurnazı olarak yorumlanıyorsunuz. ALLAH’ın sisteminde de tebrik edilmediğinize emin olabilirsiniz. Hani “Neden ben zor bir hayat yaşıyorum?” diye soranlar bu şekilde hak yiyen biriyseniz hiç bu soruyu sormayın. Hak yemek iç huzursuzluğu, mutsuzluğu davet eder çünkü.
Ve Susmamak Çok Önemli
Bahsettiğim ilk olayda sussaydım ne olacaktı? Şark kurnazları kurdukları o saçma sistemi devam ettirecekti. Biri konuşana kadar. Ama sadece benim konuşmamla da olay çözülmedi tabii. Daha sonra oradaki insanlar beni destekledi. Adama “Hangi sıradasınız?” diye soruldu. “Burada nasıl bir sıra sistemi var?” demeye başlandı. İnsanlar söylenmeye başlayınca düzen tam olarak oturdu. İşte olması gereken tam olarak bu. İnsanlar haksızlık olduğunda seyirci kalmaz konuşursa, tepki verirse çözülmeyecek olay yoktur. Bu kadar netim bu konuda.
Lütfen tepki verebileceğimiz olaylara tepki verelim demek istiyorum o yüzden. Tabii kavga etmeyelim. Ben de kavga etmedim. Sadece doğruyu savunup durum analizi yaptım. Eğer savunduğunuz şeyin doğru olduğundan eminseniz sonuna kadar gidin. “Aman bana bulaşmayan yılan bin yaşasın.” demeyin. Bu düşünce şekli o yılanı öyle bir besliyor ki o yılan eninde sonunda size bulaşmış oluyor. O yüzden küçük olay, gündelik olay diye geçmeyelim ve küçük gördüğümüz olaylara da tepki vererek büyük olayların gelişmesini engelleyelim. İyilerin kötüleri yenmesinin başka yolu yok çünkü.
İyilerin, iyiliklerin arttığı, kötülerin kötülüklerin azaldığı yarınlar dileyerek bir yazımın daha sonuna geliyorum. Çevremizin ahlaklı insanlarla çevrilmesi dileğiyle… Mutlu kalın, hoşça kalın <3