Analiz yapmayı seven biri olarak Bahar dizisini neden bu kadar çok sevdiğimiz hakkında konuşmak istiyorum.

Özellikle son zamanlarda vurdulu kırdılı, kadın aşağılayan ve bunu psikolojik dizi adı altında yapan diziler artmışken ve bunlar izleniyorken ne oldu da Bahar bu denli izlendi?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Benim tasvip etmediğim ama yine de fazlasıyla izlenen o psikolojik dizilerin (!) başarılı olmasının sebebi hikayesinin adım adım sağlam bir şekilde işlenmesi bence. Temeli sağlam attıklarını düşünüyorum. Daha sonra saçmalıyor olabilirler ama izleyiciyi hikâyeye çektikten sonra saçmaladıkları için bu pek de önemli olmayabiliyor.

İzleyiciyi hikâyeye çekmek için de hikayenizin sağlam olması gerekiyor.

Farkında mısınız bilmiyorum ama çoğu dizide “Aman Türk izleyicisi bunu fark etmez, fark etse de bir şey olmaz.” özensizliği mevcut. İzleyici onların umurunda değil. Hikâye anlatmak onların umurunda değil. Dertleri sadece para. Bu da bu sektörü bu kadar kötü bir hale getiriyor zaten.

Bahar’a dönecek olursam sağlam bir hikayeyle diziye başladıklarını düşünüyorum. Seyirci izlediği şeyin altyapısını görüyor ve dizinin nasıl ilerleyeceğini merak edip kendini hikâyenin içinde buluyor. Aslında olay tam olarak bu bence. Hikâyenin içinde boşlukların olmaması ve bu sayede hikâyenin içine seyirciyi alabilmenin esas nokta olduğunu düşünüyorum. Tabii hikâye aynı zamanda seyircinin ilgisini de çekmeli. Ama Türk dizileri henüz o kısma geçemiyor bence. Hikayesinde boşluklar olmayan diziye rastlamak bizim televizyonumuzda pek mümkün değil maalesef. Fakat Bahar, hikayesinde boşluklar olmayan bir dizi.

Hikayeniz İlgi Çekiyor mu?

O zaman ikinci kısma geçebiliriz. O da hikâye seyircinin ilgisini çekiyor mu sorusu?

Hikâye temelinde bir kadının kendi ayakları üzerinde durma yolculuğunu anlatıyor. Bu kadın duygusal bir kadın. Zeki bir kadın. Bu kadın çok iyi bir anne. Ve bu kadın aynı zamanda aşırı fedakâr bir insan. Başarılı, düşünceli, duygusal, hassas, güçlü bir kadın izliyoruz. Evet, bunu izleyebiliyoruz. Seyirci bunu izlemeyi seviyor. E tamam da seyirci hani güçsüz kadın izlemeyi seviyordu? Bu seyirci Bahar’ı neden sevdi ki şimdi?

Ben şahsen seyircinin güçsüz kadın izlemeyi sevdiğini düşünmüyorum. Tabii ki bunu sevenler maalesef azımsanamayacak derecede çok. Ama güçlü kadın yazarsak sevilmez algısını güçlü kılacak kadar da değil. Bakın işte seviliyor. Ama güçlü kadın nedir, bunu da idrak edebilmek gerekiyor. Bağıran çağıran kadın güçlü kadın değildir arkadaşlar. Rahatlıkla kalp kıran kadın da güçlü değildir mesela. Aksine güçsüzdür ve güçsüzlüğünü bir çeşit maskeyle gizlemeye çalışıyordur.

Peki güçlü kadın nedir?

Güçlü kadın ne kadar düşse de her seferinde yeniden ayağa kalkmayı başaran kadındır.

Güçlü kadın duygusal olan kadındır. Ağlamaktan korkmayan, yanlışlarını farkında olup onları değiştirmek için çaba gösteren kadın güçlüdür.

Hiç yanlış yapmayan kadına güçlü demeyiz, yanlış yapsa da o yanlışı doğruya dönüştürmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan kadına güçlü deriz.

Başkalarına ne kadar değer verse de en büyük değeri kendisine veren kadın güçlü kadındır. Birilerinin kendisini ezmesine izin vermeyen, kendisine laf ettirmeyen kadın güçlü kadındır.

Ve Bahar da güçlü kadın yolculuğunu anlatan bir dizi. Bu yüzden de çok değerli bir proje bence.

Türk Seyircisi Ne İzlemeyi Seviyor?

Türkiye’de bir dizi yapıyorsanız Türk insanını iyi analiz etmeniz gerekiyor. Sosyolojik analiz de çok önemli. Türk insanının nelerle empati kurduğunu çözmek gerekiyor. Acıyla daha çok empati kurduğumuz doğru ama küllerinden yeniden doğan insanlarla da empati kuran bir milletiz. Senelerce Avrupa Yakası izlemiş bir milletiz biz. Kaliteli komediyle de gayet güzel bir şekilde empati kurabiliyoruz ama aileden uzak komediyle değil… Avrupa Yakası da temelinde aile olan bir diziydi mesela. Türk seyicisi izlediği şeyde kendinden bir parça görmek istiyor. Mutlu aile görmek istiyor demiyorum ama mutsuz da olsa bir aile görmek istiyor. Kendinden bir parça görmek istiyor.

İzleyiciye ondan farklı olmadığınızı göstermeniz gerekiyor.

Kore dizileri de bu yüzden bizim ülkemizde çok seviliyor zaten. Aile yapılarımız o kadar benzer ki… Biz de o yapıyı izlemeyi seviyoruz işte. Gerçi Kore de yavaş yavaş Batılılaşmaya başladı ve onlar da onun karşılığını alıyor bence. Ama genel olarak dizileri özünü öyle ya da böyle koruyor. Dolayısıyla özümüzü korumak ve onu yansıtmak çok önemli diye düşünüyorum ben. Özümüze yakın bir ülkenin dizilerini bu sebeple bayıla bayıla izliyoruz. Bu yüzden Kore dizi uyarlamaları bizim ülkemizde tutuyor. Çünkü özümüzle yakın temas halinde oluyoruz ve bu da bize iyi geliyor.

Türk seyircisi güçlü kadın izlemeyi seviyor mu? E seviyormuş belli ki. Fakat Türk seyircisi duygusal kadın izlemeyi de seviyor. (ki dediğim gibi duygusallık zaten bir kadının gücüdür. Yeter ki doğru kullanmayı bilsin.) Türk seyircisi aşk izlemeyi de seviyor. Gizemi de seviyor. Türk seyircisi gizli kapaklı işleri izlemeyi de seviyor. Türk seyircisi aşk üçgeni izlemeyi de seviyor.  Ve aslında en çok neyi seviyoruz, biliyor musunuz?

Samimiyet.

Samimi bir iş izlemeyi o kadar çok özlemişiz ki… Bahar bizi özlediğimiz o samimiyete de kavuşturdu. Doğaçlama sahneleri sevmemizin sebebi o sahnelerdeki samimiyet. Yapmacık doğaçlamalar da oluyor mesela ama Bahar’daki tüm oyuncular o kadar samimi ki o samimiyet ekrandan bize de yansıyor. Biz buna da bayılıyoruz. Aileden birilerini ekranda izliyormuşuz hissini çok sevdiğimizi düşünüyorum. O yüzden de Bahar olsa da izlesek diye düşünüyor ve bu diziye hayran oluyoruz.

Bazı senaristlerin kendisini kandırdığına çok şahit oldum mesela. İşleri tutmadığında “Ben güçlü kadın yazdım, o yüzden tutmadı.” diyebiliyorlar. Ama hikâyeye bakıyorsunuz ve hikâyede o kadar çok boşluk olduğunu fark ediyorsunuz ki… Güçlü kadın hikayesine girememişsin ki izleyici nasıl adapte olup sevsin hikayeni? Ortada sevilecek hikâye yok mesela. O yüzden biraz da kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Hemen suçu seyirciye atmamalıyız ve seyirciyi küçümsememeliyiz.

Ha gerçekten çok kaliteli olup biten projeler yok mu? E var maalesef. Onu biraz kanalın politikasına da bağlıyorum. Kanalın verdiği/vermediği reklam, dizisinin arkasında ne kadar durduğu da çok önemli bence. Tabii ki bunun bir matematiği yok. Şans faktörü de çok önemli mesela. Ama güçlü kadın tutmaz argümanı da doğru değil. Onu söylemeye çalışıyorum. Eğer işe sağlam bir hikayeyle başlıyorsanız 3-0 önde başlıyorsunuz bence. Sonrası biraz samimiyet, biraz oyunculuk, biraz da şans işte… E o zaman gerçekten kaliteli olan projelerin sayıları artsın, şansları bol olsun diyor ve cümlelerimi sonlandırıyorum!

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Travesti Eskort ,Pasif Travesti,istanbul Travesti, Beşiktaş Travesti, silivri Travesti, Halkali Travesti, Tuzla Travesti, Halkali Travesti, istanbul Travesti, istanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortistanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortankara eskort,ankara escort