Başlayıp başlamamak konusunda çok kararsız kaldığım bir diziydi Queen of Tears. Mutsuz son olursa üzüleceğimi düşünerek başlamak istemiyordum ama dizi de sürekli karşıma çıkıyordu. En sonunda Instagram’da dizinin bir sahnesine denk geldim ve “Tamam” dedim. “Ben bu diziye başlıyorum.”

O sahne aşk sahnesi değildi. Esas kızımızın annesiyle olan bir diyaloğu düşmüştü önüme. Annesi esas kızın yaşadıklarını umursamıyor, merak bile etmiyordu. Nasıl olsa sen halledersin, diyordu. Her şeyi tek başına halleden, hüznünü bile kimseye anlatmayan, kimseden yardım istemeyen, acılarıyla büyümüş ama bunu tek başına sırtlamaktan usanmış, yorulmuş bir kadın görünce tabii ki de bu diziye başlamaya karar verdim. Hassas noktalarımdan biri de güçlü ama bu kadar güçlü olmaktan yorulmuş kadın karakterlerdir çünkü.                                                                                                                     

Peki Dizi Beklentilerimi Karşıladı mı?

İlk başta diziden beklentim güçlü olmaktan yorulmuş bir kadın karakter izletmesiydi -ki bu karakteri fazlasıyla gördüm, izledim. (Kim Ji Won sana hayranım kadın!) Fakat aynı zamanda dizide bayıldığım başka detaylar da gördüm. Mesela iletişim problemi yüzünden birbirinden uzaklaşan ama birbirlerine olan aşklarını hatırlayıp tekrar eski aşklarına kavuşan çok güzel bir çift vardı dizide. Bayılırım bu konuya.

Ayrıca ailevi problemler yüzünden kötülüğü seçmiş karakterleri izlemeyi de çok severim. Herkes Eun Sung’a söverken ben “Ne güzel yazılmış bu karakter ya.” dedim, evet. Bana iyi ya da kötü fark etmez analiz yapabileceğim karakterler sunun ben de hayran hayran izleyeyim…

Ve dizi kesinlikle baştan sona muhteşem bir şekilde işlenmişti. Beklediğim ama bana sunmadıkları birkaç şey var ama onları da çok büyük bir sıkıntı olarak görmüyorum. Dolayısıyla Queen of Tears’a bayıldım. Boşa övülen bir dizi değil kesinlikle. Hani bazı diziler popüler kültür etkisiyle övülüyor ya, Queen of Tears onlardan değil. Bana güvenin 😉

Spoiler İçeren Detaylı Yorumum

İlk bölümde Hong Hae In’e çok sinirlendim. Ben Familiar Wife’ta da böyle olmuştum. Ama sonra kadını anlayıp esas erkeğe sövmüştüm. (Onu da bir gün yorumlayacağım diye umuyorum…) Burada da öyle oldu. Hyun Woo’ya sövdüm sayılmaz gerçi. Bu diziyi izlerken de Kim Soo Hyun’a âşık olduk çünkü. Nasıl sövebilirim ki… Ama beni sinirlendirdiği anlar da olmadı değil. Yine de Kim Soo Hyun etkisiyle hemen yumuşadık, evet.

Neyse dizimize dönersek Hae In’i zamanla çok iyi anladım diyebilirim. Kendisiyle empati kurmam zor olmadı. Ama bu hemen olmadı tabii. Mesela ilk bölümde beni çok sinirlendirdi -ilk bölümdeydi sanırım- ailesi Hyun Woo’yu aşağılıyor ve Hae In onu korumak için hiçbir şey yapmıyor. Nereye çeksen oraya giden erkek kardeşi bile (kendisini aşırı seviyorum ama ilk bölümlerde öfkeliydik tabii kendisine) kocasını aşağılıyor ve Hae In susuyor. Fakat Hyun Woo’nun olmadığı ortamda erkek kardeşini azarlıyor. E saçma. Sen bu adamı seviyorsan herkesin içinde de savunur, korursun. O kısımda çok sinirlendim. Sevginin açıkça gösterilmesi gereken bir duygu olduğuna inanıyorum. Onu yapmayan kadın/erkek her karaktere öfkelenme potansiyelim var.

Fakat diziyi bitiren biri olarak şunu söyleyebilirim.

Hae In evlenmeden önce bunu Hyun Woo’ya söylemiş zaten.

“Her şeye katlanır ve yalnızlık çekersen senin yanında olamam, ailemin yanında olurum.” diye açıklamış. Hani baktığınızda Hyun Woo’ya bir sürpriz yok. Ya da evlenmeden önce farklı evlendikten sonra farklı bir karakter değilmiş Hae In. Neyse o olmuş. Zengin olduğunu saklama kısmını bir kenara koyarsak (ki onu da bilinçli olarak saklamamış) kartlarını açık oynamış. Hyun Woo’yu hiç ağlatmayacağını söylerken biraz abartmış çünkü o pek mümkün değil. Ayrıca Hyun Woo o sözü sana verdi mi ki? Boş ver Hae In aşkım o da kusur kalsın.

Sonuç olarak Hae In gayet de net bir karaktermiş. Ve bence en çok seven taraf da Hae In. Tamam yüzüne karşı koru, arkasından adamı korumanın ne anlamı var diyorum ama en azından öyle ya da böyle seviyor ve koruyordu. Hyun Woo karısı ölecek diye sevindi ya… Böyle bir şey nasıl olabilir? Düşmanına bile sevinmez insan bence, kaldı ki bu senin eskiden âşık olduğun kadın. Bir zamanlar sevdiğin kadının ölme ihtimaline nasıl zil takıp oynayabilirsin? Vicdansız adam! Yazıklar olsun! Bakın sinirlendim şimdi… Yakışıklılığı şu an onu kurtaramıyor ama birazdan kurtaracak…

Aslında Hyun Woo’yu anlıyorum. Bir çeşit hapishanede gibi hissetti kendisini. Özgürlüğüne düşkün biri olarak kendimi onun yerine koymaya çalışırken boğulacak gibi hissettiğimi itiraf etmeliyim ama yine de hiçbiri karısının ölümüne sevinmesini haklı çıkarmıyor. Yaptığı çok büyük ahlaksızlıktı. Hayır madem seviniyorsun o zaman seviniyormuş gibi davran. Kızın yüzüne çok üzülmüş gibi davranıp arkadan zil takıp oynamak nedir? İkiyüzlü. Ay yazdıkça sinirleniyorum. K-drama erkekleri var mıdır? Kesinlikle vardır arkadaşlar. Böylesini bulmak hiç zor değil…

Ama ilerleyen bölümlerdeki Hyun Woo’yu bulmak zor olabilir, evet…

Çok zeki bir kadın olsanız da o zekâ konu aşk olunca uçup gidebiliyor maalesef…

Hae In’in kocasına karşı sevgisinin bittiğini düşünmüyorum. Yani aslında onun açısından baktığımda yeniden âşık olma gibi bir durum yoktu bence. Sadece aralarındaki iletişimsizliği düzeltme gibi bir çabası yoktu. Egosuyla ilgili bir durum olduğunu düşünüyorum. Gururuna ona doğru adım atmayı yediremedi. O yüzden de kendini işine verdi. Ama kendisine 3 ay ömür biçilince ve Hyun Woo gerçekten çok üzülmüş gibi davranınca hemen de olmasa kısa bir süre sonra onun bu duruma üzüldüğüne inandı ve kendini ona bıraktı. İşte bu kısım da ne kadar zeki olursanız olun aşka kandığınızın kanıtı oluyor maalesef.

Hae In kendini duygularına bırakınca Hyun Woo da eski duygularını hatırladı…

Ben Hae In’in her zaman duygularını hatırladığını ama o duygulara rağmen gururunun etkisiyle Hyun Woo’ya doğru adım atmadığını düşünüyorum. Fakat Hyun Woo için olay farklıydı. Zaten bu yüzden Hae In’den defalarca özür diledi. Eski duygularını unuttuğu için kendini suçlu hissediyordu. Hae In asla bunun için özür dilemedi. Onun da pişman olduğu durumlar vardı ve dile getirdi. Ama “Seni sevdiğimi unuttuğum için özür dilerim.” demedi. Çünkü unutmadı. Hastalığı yüzünden yaşadığı hafıza kaybını bir kenara koyarak söylüyorum bunu tabii. Kaldı ki o bölümlerde bile Hyun Woo’ya olan sevgisi kalbindeydi ve biz bunu gördük. Anılarını unutmuştu belki ama Hyun Woo’nun aksine onu ne kadar sevdiğini hiçbir zaman unutmadı. Bu yüzden de Hae In’in sevgisi benim için çok daha anlamlı ve değerli.

Zamanla Hyun Woo’nun Hae In için ciddi anlamda üzüldüğünü ve Hae In iyileşsin diye elinden geleni yaptığını görüyoruz tabii ki. Dediğim gibi sevgisini hatırlıyor. Bunu izlemek de çok zevkli oluyor.

Fakat ikilinin ilişkisi çok tatlı bir boyuta ulaştığında tüm gerçekler ortaya çıkıyor. Aksi beklenemez zaten… O sahnelerde Hae In’e o kadar çok üzüldüm ki. Kız zaten yaşam mücadelesi veriyor. Bir de sevdiği ve güvendiği adam tarafından sırtından bıçaklanıyor. Darbe üstüne darbe resmen.

Şu bakışı görüyorsunuz, değil mi? Burada en ufak bir öfke yok. Hae In gibi bir karakterin öfkelenmemesi gerçekten kırgın olduğunu gösteriyor. Gerçi kırgınlık kelimesi bile Hae In’in hissettiklerini açıklayamaz. Kim Ji Won o kadar güzel oynamış ki… Şuradaki kırgınlığı içinizde hissetmemeniz mümkün değil.

Hae In’in burada yaşadığı şey hayal kırıklığı.

Şu buruk gülüşte “Nasıl inandım?” kırgınlığı da var mesela… Sadece Hyun Woo’ya değil, kendine de kırgın. Gerçekten nasıl inanabildi mesela? Bir iki güzel söz, birazcık çaba Hae In gibi bir karakterin bir erkeğe kanması için yeterli olur muydu? Normal şartlarda olmazdı. Eğer Hae In Hyun Woo’ya aşık olmasaydı bu kadar kolay kanmazdı. İşte hayal kırıklığının bu kadar büyük olmasının sebebi de bu. Aşkı ve dolayısıyla güveni o kadar büyüktü ki yıkımı da büyük oldu.

Beni en çok etkileyen şey Hae In’in yaşamak için motivasyonunun Hyun Woo olması.

Bu dediğim gibi öyle ilgi gördüğünü düşünmesiyle olacak iş değil. Hae In gerçekten çok sevmiş Hyun Woo’yu. İlişki boyunca hataları olmamış mı? Çok olmuş. Hatta yüzde 95 Hae In hatalı bence. Kendisini anlatmadan anlaşılmayı beklemiş. Öyle bir dünya yok. Yani evet, ilişki boyunca Hae In kesinlikle hatalıydı. Ama ilişkinin kopma noktası çocuk kaybı olduğu için kadının üzerine çok da gidemiyorum. Annelik ile babalık aynı şey değil. Hae In ile Hyun Woo aynı oranda üzülmüş olamaz. İkisinin acısıyla baş etme yöntemi farklıydı. Hyun Woo açık açık acısını yaşarken Hae In gizli saklı yaşıyordu acısını. Ayrıca kendisini de suçluyormuş belli ki.

Hyun Woo, Hae In kendisine sormadan çocuk odasını değiştirince ani bir kararla odalarını ayırdığında Hae In’in ilk düşündüğü şey “Beni suçluyor, o yüzden o odaya yerleşti.” oldu. Kendi tavrına karşı bir tepki olduğunu anladığını düşünmüyorum. Aslında o an Hae In hem suçlandığını hem de terk edildiğini hissetti ve intikamını da Hyun Woo’ya üstünlük taslayarak aldı. Zaten son bölümde o anın hayatının en kötü anı olduğunu öğreniyoruz. Hae In’i bir canavara dönüştüren (bana göre canavar sayılmaz gerçi de…) an o andı. Ve doğal olarak o andan sonra evlilikleri yokuş aşağı sürüklendi. Hae In üstünlük taslama yolunu seçse de Hyun Woo’yu sevmekten hiç vazgeçmedi ama Hyun Woo Hae In’den çoktan vazgeçmişti… Ya da vazgeçmiş miydi?

Aslında diziyi izlerken ve ilişkilerini baştan sona incelerken insan ister istemez şunu düşünüyor.

Biri diğerine daha önceden bir adım atsaydı her şey daha farklı olur muydu?

Merhemi zamanında sürsek sonuç farklı olur muydu?

-Biz de mi öyle yapsaydık? Merhemi zamanında sürsek, yaraları temizlesek ve yara bandını değiştirsek sonuç farklı olur muydu?

+Ondan önce, tam burada, dondurma yediğimiz sırada ayrılsak ne olurdu? Evlenmesek anılarımızı bugün bile sevgiyle hatırlardık. Yaraların iltihaplanmasına, iz kalmasına gerek olmazdı. Benden daha nazik, daha sıcakkanlı, daha iyi biriyle tanışırdın. Birlikte mutlu mesut yaşardınız.

-Zannetmiyorum. Ayrılsak muhtemelen ne durumda olduğumu bilmezdin. Ama ben senin ne yaptığını bilirdim. Muhtemelen pişman da olurdum.

+Ama nasıl biteceğini bilsen…

-Yine de aynı seçimi yapardım. Ama şu an bildiklerimi bilsem sana daha sık sorardım.

+Ne sorardın?

Günün nasıl geçti… Canını sıkan bir şey mi oldu… Sana böyle şeyler sormadığım için pişmanım.

Şu muhteşem diyalog bence çiftimizin karakterlerini ortaya koyuyor. Mesela Hyun Woo bir sorun olduğunu farkındaydı, eşinin yaralı olduğunu farkındaydı ama yarasını sarmayı tercih etmedi çünkü kendisi de yaralıydı ve Hae In de ona hiç yardımcı olmuyor, sürekli tersleyip duruyordu. Hae In’e gelecek olursak o da mutsuz olduklarını farkındaydı ama görmezden gelmeyi seçti. Hyun Woo’yu sevmek dışında her şeyden vazgeçti. Sorunları görmekten vazgeçti. Hyun Woo ile mutlu bir gelecek ihtimalinden vazgeçti. Kendini sadece işine verdi. Sevmekten vazgeçmedi ama Hyun Woo’dan vazgeçti. Son cümlem çok anlamlı gelmemiş olabilir ama aslında çok anlamlı.

Hemen bu son cümlemi açıyorum…

Bazı kadınların flört döneminde küçük sebeplerle “Bitsin bu ilişki” atakları vardır, bilirsiniz. Bunu blöf olarak görenler de var -ki blöf yapan kadınlarımız da olabilir tabii- ama Hae In gibi kadınların flört döneminde ilişkinin bitmesini istemesinin sebebi blöf değildir. Onlar oldukça ciddidir. Fakat sevmekten vazgeçtiği için yapmaz bunu. Karşı tarafa olan sevgisi arttığı için bu sevginin gücü onu korkutur ve baştan vazgeçmek ister. Mesela karşı taraf bir yanlış yapar, bu yanlış, ilişkiyi bitirmek için yeterli bir sebep değildir ama kadın o yanlış yüzünden bile o kadar üzülür ki ileride daha büyük yanlışta ne hale geleceğini görür ve ilişkiyi bitirmek ister. Erkek, sevgisi bittiği için ilişkiyi bitirirken kadın, sevgisi arttığı için ilişkiyi bitirmek isteyebilir. Velhasıl, kadın ile erkek zihni çok farklı işliyor arkadaşlar…

Diziye dönecek olursam Hae In de bu kadınlardan biri bence. Evlenmeden önce ilişkiyi bitirmek istememesinin sebebi Hyun Woo’nun onu bir kez bile üzmemesi. Öyle ki o Hyun Woo’ya onu üzmeyeceğine dair söz veriyor. Çünkü zaten Hyun Woo kendisini hiç üzmemiş ve öyle bir ihtimal yok ona göre. Tabii zamanla Hyun Woo da “Ben klasik bir erkeğim hayatım” deyince ve Hae In aydınlanma yaşayınca “Evlenmeden ayrılsaydık her şey daha iyi olurdu belki.” diyor. İşte bu sözünü ettiğim kadınların bulduğu yöntem.

En azından birbirimizi güzel hatırlardık, diye düşünüyor. Yaralarımız da olmazdı. Güzel bir anı olarak kalırdık zihinlerimizde…

Fakat Hyun Woo böyle düşünmüyor. Hyun Woo çok daha cesur. Hyun Woo çok daha farkındalık sahibi. Kendi hataları yüzünden bu halde olduklarını farkında. O yüzden de geçmişe dönme imkanları olsa daha farklı davranacağını dile getiriyor. Hae In kaçmayı düşünüyor, Hyun Woo ise savaşmayı… Yiğidi öldürürüm ama hakkını yemem arkadaşlar 🙂

Fakat Hyun Woo’nun da yanıldığı bir kısım var. Hae In gibi sevince manyaklaşan bir kadın sevgisi bitene kadar seni stalklardı hayatım. Benden haberin olmazdı demesi komik. Ne yiyip ne içtiğinden bile haberi olurdu ama senin bundan haberin olmazdı tabii.

Gerçeklerin Ortaya Çıktığı O An

Gerçeklerin ortaya çıktığı o ana dönecek olursak, Kim Ji Won o kadar iyi oynamış ki bu sahnede ve bu sahnenin devamında… O sesinin titremesi, gözlerinin doluluğu, ayakta duracak halinin olmaması ama yürüyüp gitmek zorunda olduğunu hissetmesi… Burada sorun Hyun Woo’nun boşanmak istemesi değildi. Sorun, Hyun Woo’nun kendisine yalan söylemesi, kendisini kandırmasıydı. İşte yorumumun başında da dediğim gibi konu aşk olunca zekâ falan kalmıyor maalesef. Hae In gibi bir kadının Hyun Woo’ya kanmasının tek sebebi ona âşık olmasıydı. Ama aslında asansör sahnesinde anlıyoruz ki Hae In kandırıldığından çok o güzel davranışların bir yalan olmasına üzülüyor. Hepsinin bir planın parçası olduğunu düşünmek onu mahvediyor, sevilmemek onu yıpratıyor ve artık duygularını saklayacak gücü de olmadığı için yıkık bir Hae In görüyoruz maalesef. Yaşamdan vazgeçecek kadar yıkılıyor hem de. Çok enteresan değil mi? Yaşamak için esas motivasyonunun Hyun Woo olması beni hem çok şaşırttı hem de çok ağlattı.

Tamam zaten bunu söylüyordu. Gerçekler ortaya çıkmadan önce de “Burada yaşamak için mucizevi bir yol bulacağımı sanmıştım. Tek istediğim seninle eve dönmekti.” demişti ve bize çok güzel bir sahne izletmişlerdi mesela. Onun öncesinde defalarca “Senin için yaşayacağım.” dediğine şahit olduk ama ben motivasyonlarından biridir diye düşünüyordum. Tek motivasyonunun Hyun Woo olmasını beklemiyordum.

Fakat sonrasında defalarca Hyun Woo için yaşamak istediğine şahit olduk ve ben buna şahit olduğumuz her sahnede hüngür hüngür ağladım, evet…

Özellikle şu son sahne o kadar güzeldi ki…

Aslında son bölümlere kadar gerçekleri öğrendikten sonraki yolun ortasında durma sahnesini intihara teşebbüs olarak düşünmemiştim. Hastalığından kaynaklanan bir durum gibi gelmişti. Zaten çok üzgündü, biraz da şaşkınlıkla orada öyle kalakalmıştı bence.

Ancak o zaman anlayabildim, evet. Ne yapayım Hae In gibi bir kadının ne olursa olsun bir erkek için intihara kalkıştığını kabullenemiyorum.

Ama evet, zihninde o an intihar anı olarak duruyormuş -ki o şekilde bir rüya gördü…

İnanılmaz değil mi?

Bence inanılmaz. Hae In gibi bir kadının böyle bir psikoloji içerisinde olmasına inanamıyorum. İnanamıyorum ama gerçek bu.

O sahneyi tekrar izleyince Hae In’in ilk önce nerede olduğunu farkına varmadığını, farkına varınca da bunu umursamadığını, o an her şeye son vermek istediğini anlıyorsunuz. Hyun Woo o an kız ölseydi ne yapacaktın acaba? Sen de vicdan azabından ölürdün herhalde… Ama malum K-drama izliyoruz, kaza olmadan saliseler önce esas erkeğimiz kızımızı çekip kurtarır. Hae In’in “Bir daha böyle bir şey olursa beni kurtarma.” demesi peki… Hyun Woo da Hae In’i ilk kez böyle görmüştür diye düşünüyorum. Gerçi zaten o sahnede intihara kalkışmamış bile olsa sonrasında tedaviden vazgeçti. Hae In yaşamak için tek motivasyonunun Hyun Woo olmasına cidden inanamıyorum ya. Kesinlikle Hae In en çok seven taraftı. Bu görüşüm değişmeyecek. Ayrıca en çok seven önce ölür diye bir tezim var. Tamam evet, tezim sağlam bir temele dayanmıyor ama ben bu tezimin doğruluğuna inanıyorum. Hae In önce öldüğüne göre o daha çok seviyormuş. Konu tartışmaya kapalı diyor ve yorumlamaya devam ediyorum…

“O olmasa hafızamı kaybetmek sorun olmazdı. Kaybetsem bile yaşamak istememin

sebebi de o. Sonsuza dek hatırlamak istediğim tek kişi o.”

BAEK HYUN WOO’NUN SEVGİSİ

Adamın sevgisini küçümsemiş gibi mi oldum bilemedim. O yüzden kendisine ayrı bir başlık açtım. Bu şekilde yorumlarsam daha net olabilirim bence… Öncelikle adam karısından boşanmak istiyordu ama bu yüzden eşinin ailesinin kendisini mahvedeceğini düşünüyordu. Yani bu aile Hyun Woo boşanmak isterse onu mahvedebilecek, yok edebilecek bir aileydi Hyun Woo’ya göre. Fakat buna rağmen boşanmayı kafasına koymuştu. Her şeyi göze alarak boşanmaya karar verdi adam. Karısının öleceğini düşününce de “Aa boşanmaya gerek yok, zaten kadın ölüyor.” diye düşünüp rahatladı ve aşırı mutlu oldu. Bize bu sahneleri izlettiler. “Ya aslında bence sevinmedi.” yorumu tamamen kişisel bir yorum. Elimizde olan veriler ışığında yorumlarsak Hyun Woo’nun bu duruma sevindiği açık ve çok ahlaksızca. Burası kesin.

Böyle bir adamın Hae In’i o zaman da sevdiğini düşünmemem kadar doğal bir şey de yok. Hyun Woo’nun biten sevgisi yeniden alevlendi, evet ama ilk aşamada kesinlikle sevgi falan yoktu ortada. Kadından nefret ediyordu, ne sevgisi… Haklı-haksız onu tartışmıyorum, sadece sevmiyordu diyorum.

Tabii Hae In, Hyun Woo gerçekten üzüldü sanınca maskesini indirdi ve Hyun Woo da eskiden âşık olduğu kadını hatırladı.

Bir sahnede Hae In’e şöyle diyordu -ki çok hoşuma gitti.

“Bazen insanlar hasta olmasa da unutkan olurlar. Ben de öyleydim. Her şeyi unutmuştum.”

Evet, Hae In’i ne kadar çok sevdiğini unutmuştu ama hatırlaması çok uzun sürmedi. Onu tüm tehlikelere karşı korumak istedi, onu yaşatmak istedi, onu kıskandı, ona bir şey olacak diye ödü koptu, o mutlu olsun diye her şeyi yapabilecek duruma geldi. Kendi yaşamından vazgeçecek kadar sevdi Hae In’i. Hatta belki de eskisinden daha çok sevmeye başladı. Evlenmeden önce Hae In’e bu kadar çok âşık olmamış bile olabilir. Muhteşem bir aşk izledik. Hyun Woo da sevdi mi abartan tiplerden belli ki.

Yani tabii ki de çok sevdi. Aksini asla söylemiyorum. Söyleyemem zaten. Çabasına hayran oldum. Hae In için yaptıklarına çok duygulandım. Adam Hae In için kaç kere ölümden döndü zaten. Ölüm tehlikesini Hae In’den daha çok Hyun Woo atlatmış olabilir. Eun Sung abimiz psikopatlığın hakkını verdiği için defalarca öldürmeye çalıştı Hyun Woo’yu. Hyun Woo da kaç canlıysa artık, asla ölmedi… Yani şimdi dürüst olmak gerekirse Hyun Woo ölseydi çok iyi bir son olurdu. Herkes Hae In yaşayacak mı diye beklerken Hyun Woo’nun ani ölümü hem şaşırtır hem de ölümün anlık olduğunu gösterirdi bize. Birine 3 aylık ömür biçilir ölmez, diğeri aniden ölebilir dedirtebilirlerdi. Dedirtmediler. Gerçi ben memnunum. Mutlu son severim. Ama dediğim gibi böyle bir final olsaydı da bu diziye yakışırdı, onu söylemeye çalışıyorum.

Neyse ne diyorduk? Hyun Woo ölümlerden ölüm beğenemedi ve ölmedi… Yani zaten ölmesin. İyi ki de ölmedi. Ölmedi evet ama Hae In için ölümü göze aldı. Kesinlikle Hae In’i çok sevdi. Fakat Hae In de ölmeye hazırdı. Hyun Woo’dan darbe yiyince ölmek istedi mesela. İkisi de abartılı sevdi aslında ama ikisi de çok sevdi. Ama evet bence Hae In daha çok sevdi. Çünkü göstermese de belli etmese de Hyun Woo’ya olan sevgisini hiç unutmadı. Hyun Woo bunu unuttu ve en pişman olduğu şeylerden biri bu oldu ama Hae In hafızasını kaybettiğinde bile Hyun Woo’ya çekildi…

Bu arada çok sevdiğim bir diyalogları var, onu da buraya bırakmak istiyorum.

-Sizi hatırlayamadığım için çok özür dilerim. Hiçbir şey hatırlayamadım, sizinle ters ters konuştum.

+Ben de… Ben de unuttum. Seni ne kadar sevdiğimi unuttum. İyi günde, kötü günde yanında olacağıma söz verdiğimi unuttum. Her şeyi unuttum. Sana acı çektirdim. Özür dilerim. Seni seviyorum.

Ah canlarım… Ben de sizi seviyorum.

Hyun Woo’nun sevgisini asla küçümsemiyorum. Onu tekrar belirtmek istiyorum. Sadece benim için Hae In’in sevgisi daha özel. Ama Hyun Woo da delirmiş gibi sevdi tabii. Gibisi fazla bile olabilir. Adam fazla sevgiden ciddi anlamda delirdi. O arabanın camını kırma sahnesi nasıl bir sahnedir mesela… Fakat Hyun Woo ölümcül bir hastalıkla uğraşsaydı Hae In asla sevinmezdi diye düşünüyorum ve Hae In daha çok seviyordu kararımın arkasında duruyorum. (Hae In şu olaya benim kadar kin tutmamış olabilir, evet…)

Bir de şöyle bir durum var. Biri için ölmek ciddi bir olay, evet ve dizilerde/filmlerde bu hep romantize edilir. Ama asıl olay uğruna yaşamaya değer birini bulmak değil midir? “Senin için ölürüm.” değil, “Senin için yaşarım.” demek çok daha anlamlı bence.

Hae In hafızasını kaybetme ihtimalini öğrendiğinde yaşamak istemedi.

Hae In, Hyun Woo ile ilgili anılarını unutmak istemedi. Hepsi -iyi ya da kötü hepsi- onun için çok değerliydi. Bunu anlattığı çok güzel bir sahne de var hatta. Fakat Hyun Woo’nun kendisi ölünce ne hale geleceğini görünce yaşamak istedi. Yine kendisi için yaşamak istemedi, Hyun Woo için yaşamak istedi.

Normal şartlarda yaşamak istiyordu tabii ki. Ama hafızasını kaybedecekse yaşamak istemiyordu. Kararı buydu. Hyun Woo’yu hatırlamayacağı bir hayat istemiyordu. O anıları kaybetmek istemiyordu. Kendisi için istediği şey buydu. Ama kendisi ölürse Hyun Woo da yaşayan bir ölü olacaktı. O araba camını kırma sahnesinde Hae In bunu gördü ve yaşamak istedi. Kendisi için değil, Hyun Woo için yaşamak istedi.

Kendisinin de dediği gibi Hyun Woo olmasa hafızasını kaybetmek sorun olmazdı. Kaybetse bile yaşamak istemesinin sebebi Hyun Woo. Sonsuza kadar hatırlamak istediği tek kişi o.

Hae In ve Ailesi

En sevdiğim kısımlardan biri de Hae In’in ailesiyle olan ilişkisiydi. Ailesiyle özellikle annesiyle ciddi problemleri vardı ve bu problemlerin adım adım ortadan kalktığını görmek bana çok iyi geldi. Özellikle annenin Hae In’in hasta olduğunu öğrendikten sonraki vicdan azabı o kadar güzeldi ki… Beklediğimden daha iyi sahneler sunmuşlardı kesinlikle. Kore flashback sahnelerini o kadar iyi kullanıyor ki… K-drama izlemeyi sevmemin en önemli sebeplerinden biri de bu. Flashback sahnelerinin hakkını veriyorlar. Hastalığı öğrendikten sonra annenin kendini sorgulaması, vicdan azabı çekmesi, bunu yaparken bizi geçmiş sahnelere götürmeleri falan… Çok güzeldi.

Hae In’in ailesiyle arasının düzelmesi bir yana dedesiyle arasındaki o güçlü bağ da beni çok etkiledi. Hasta haliyle bile aileyi Hae In kurtardı diyebiliriz bence. Her haliyle muhteşem bir kadın!

Hong Soo Cheol ve O İdrak Edilmesi Güç Saf Kalbi

Hong So Cheol şahsına münhasır çok tatlı bir karakterdi. İlk başlarda sinir olup sonrasında çok sevdiğim bir karakter oldu kendisi. Hae In’in hastalığını öğrenince takındığı tavır o kadar güzeldi ki… O kadar saftı ki… Niye bu kadar safsın diye sorgulamamıza da sebep oluyordu tabii.

Da Hye ile olan ilişkisi de saflığı dolayısıyla rayın oturdu ama normal şartlarda böyle bir şey olmazdı. Çünkü bu kadar saf olunmaz. Bu kadar saf olursanız insanlar sizi kullanırlar. Da Hye de tatlı bir kızımızdı da sonunda doğru yolu bulup o şekilde hareket etti. Ama böyle olmaya da bilirdi. O yüzden Hong Soo Cheol’cuğum bu kadar saf olmak iyi bir şey değil.

Yine de kendisinin olmayan çocuğu sahipleniş şekli o kadar etkileyiciydi ki… Çok duygulandık. Kore’de ilk Fatih Şekercizade denemesi yazmıştı biri, bakın bu çok doğru… Cidden öyle bir karakterdi kendileri. Dizideki en sevdiğim karakterlerden biri olabilir ve mutlu olmasına da o kadar çok sevindim ki. Ama umarım saflığının boyutu aynı kalmamıştır…

Ve Gelelim Eun Sung’a…

Ben bu karakteri çok sevdim. Yani sevdim derken kendisini sevdiğimi söylemiyorum. Hikayedeki yerini çok sevdiğimi söylüyorum. Kendisini çok iyi anladım. Hak verdim demiyorum yanlış anlaşılmasın, psikopat değilim 😊 Ama anlaşılmaz kötü karakterlerden değildi ve ben bu tarz karakterleri izlemeyi çok seviyorum, seyir zevki çok yüksek oluyor. Eun Sung olmasaydı Queen of Tears, Queen of Tears olmazdı. İyi ki vardın Eun Sung.

Eun Sung’u o hale getirenin anne sevgisizliği olduğunu çok güzel bir şekilde göstermişlerdi. Annesinden şefkat görmeyi bekleyen, bir gün bunu göreceğine inanan, bunun için uğraşan ve bekleyen biriydi Eun Sung. Annesinin onu terk edişiyle ilgili hep bir mazeret bulmuştu bence. Ama bir gün tüm o sebepleri aşıp annesi yanına gelecekti. Her şeyi onun için yapıyordu sonuçta. Ona inanıyordu. Ama öyle olmadığını geç de olsa anladı. Şöyle bir cümle kurdu son bölümlerde.

“Hiç gelmeyecek birini beklemek işkence gibi…”

Hiç gelmeyecek annesini beklemek işkenceydi. O işkenceyle büyüyen ve bu işkenceyi tedavi ettirmektense başkalarına işkence çektirerek tatmin olmaya çalışan bir karakterdi. Kötülüğü seçen, evet kesinlikle fazlasıyla kötü olan ama o kötülüğünün de altını dolduran bir karakterdi.

Peki neden Hae In? Kendisini sevebilecek o kadar kadın arasından neden Hae In’i seçti?

Çünkü Hae In ona ilk kez şefkat gösteren dişi bir figürdü. Annesinden alamadığı şefkati bir kızda buldu ve ona takıldı bence. Aşk falan değildi tabii ki. Eun Sung o duygunun ne olduğunu bilemeyecek kadar hasta bir karakter. Sadece annesinden alamadığı şefkati ondan alırsa kendini başarılı hissedecekti. Çocukluk acıları da son bulacaktı. İçten içe buna inanıyordu bence. Artık öyle bir hale gelmişti ki her şeyi Hae In’in kendisini sevmesine bağlıyordu. O, kendisini severse sevilesi olduğuna inanacaktı. Son sahnesinde “Niye beni sevmedin?” deyişi beni üzdü maalesef… Hae In seni tabii ki sevmez, sevmek zorunda da değil. Ama zaten bu soru Hae In’e yönelik gibi dursa da özünde annesine karşı bir soruydu.

Niye sevmediniz beni, diyordu aslında. Eun Sung’un annesi olan kadın cehennemde cayır cayır yanacaksın ablacığım. Yaptığın kötülüklerin haddi hesabı yok zaten de insan evladını sever en azından. En psikopat sendin aslında. Sonunu sevdim o yüzden. Senaryonun o kısmı da çok iyi ilerledi bence.

Ben Eun Sung’a üzülüyorum arkadaşlar, evet. Bambaşka bir ailede doğsaydı yine bu halde olur muydu sizce? Bence olmazdı. Çok daha farklı bir ortamda, çok daha iyi insanlarla büyüme şansı olsaydı bambaşka bir Eun Sung çıkmaz mıydı ortaya? Her insan için bu dediğim geçerli değil. Bazı insanların içindedir kötülük. Nerede doğarsa doğsun fark etmez. Ama Eun Sung saf kötü karakterlerden değil. O yüzden de üzülüyorum kendisine.

Eun Sung benim için gayet anlaşılır bir karakterdi ve çok güzel yazılıp oynandığını düşünüyorum. Park Sung Hoon aşırı iyi oynamış, hayran kaldım. Ama Kore linçlemiş adamı… Şaşırdık mı? Hayır. Klasik Kore işte. Burada seni baş tacı yapardık abicim. Sen de yanlış yerde doğmuşsun maalesef 🙂

“Bana acımayan hayata ben hiç acımam.”

Karakterin yaptığı hiçbir kötülük abartılı da değildi. Çünkü o karakter onların hepsini yapardı. Klişe olarak yorumlanabilir ama bence klişe değildi. O karakter hafıza kaybından da faydalanırdı, iftira da atardı, cinayete de karışırdı hatta o kadar ileri giderdi ki direksiyonun başına geçip cinayeti kendisi bile işleyebilirdi. Bunların hepsini yapabilecek bir karakterdi ve yaptı. Hiçbiri de saçma değildi. Hayat Şarkısı‘nda “Bana acımayan hayata ben hiç acımam.” diye bir replik vardı. Eun Sung da aynı bu replikteki gibi yaşıyordu işte. Kendisine acımayan hayata acımıyordu…

Ayrıca Eun Sung’un gayet zekice yaptığı planlar da vardı (bazıları amatörceydi, kabul ama şansı yaver gitseydi işe yarardı) ve bunları izlemekten zevk aldım ben. Psikopat bir karakterdi ama enfes psikopatlardandı. İzlemekten çok zevk aldım. Hem senaristi hem de oyuncuyu tebrik etmek lazım o yüzden. Umarım Kore’de adamın hakkını verenler olmuştur. Gerçekten övülmeyi hak eden bir oyunculuk sergilemiş çünkü.

Hafıza Kaybı Kısmı da Çok Güzel İşlenmişti

Hafıza kaybını normal şartlarda sağlam bir temele oturtmayı başaramıyorlar. Ama burada başarmışlardı. “Ne alaka şimdi hafıza kaybı?” demiyorsunuz, hatta hafıza kaybını bekliyorsunuz. O da çok güzel işlenmişti. Dizinin klişe olarak yorumlanan birkaç sahnesi var ama bana hiç klişeymiş gibi gelmedi. Klişe gelse “Klişeydi ama sevdim.” derim. Fakat dediğim gibi klişe olarak yorumlayamıyorum ben.

DİZİNİN FANTASTİK KISIMLARI

Hae In’in gelecekten kesit olarak gördüğü bazı sahneler olduğunu fark ettik son bölümde. Bazıları saçma bulmuş olabilir ama ben çok sevdim. Dizi izliyoruz sonuçta. Böyle fantastik ögeler aşkı daha gerçek üstü daha izlenesi yapmıyor mu? Bence yapıyor… O yüzden ben çok etkilendim. Ayrıca yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Kore’nin rüyalara verdiği önemi de çok seviyorum.

Kore dizilerinde rüyaların özel bir anlamı vardır. Rüyalardan bilgi alırlar ve uyandıklarında bunun üzerine düşünürler. Mesela Familiar Wife’ta da böyleydi. (O diziyi de çok andım, kendisini yorumlamamı istiyor herhalde…) Ya da geçmiş yaşamı hatırlarken genelde rüyalarında görürler mesela. Burada da Hae In’in hiçbir şey hatırlamıyorken gördüğü bir rüya vardı mesela. Evet yanlış yorumladı ama sonuç olarak Hyun Woo’yu gördü. Ve uyandığında umursamamazlık etmedi. Yanlış yorumladı ama yorumladı. Bizim dizilerde pek rastlanmayan bir şey ama Kore buna önem veriyor. Bu da benim hoşuma gidiyor. Tabii bunun rüyaların çıkma yüzdesiyle de alakası var. Bizim ülkede kaç kişinin rüyaları çıkıyor orası da tartışılır. İnsan bilmediği bir alan ile ilgili senaryo yazmaya çekiniyor olabilir ister istemez… Her neyse sözün özü fantastik ögeleri de çok sevdim ve izlemekten aşırı zevk aldım. Ve zaten asla abartılı değildi. Dozunda fantastik ögeler vardı ve gayet güzeldi.

Ama eleştirdiğim bir şey var.

O da çocuk mevzusunu açık açık konuşmamaları. Eteğinizdeki taşları niye dökmediniz siz arkadaşlar! O konu asla konuşulmadı ya. Hep üstünkörü geçildi ve çok sinirim bozuldu. Sizin ilişkinizi bozan olay oydu. Niye sustunuz? Bize o olayı konuştukları bir sahne izletmeleri gerekiyordu. Son bölümlerde “Ay konuşacaklar galiba.” dedim ama yine konuşmadılar… Kandırdılar beni. O gerçekten büyük eksiklikti. Ha çok büyük bir sorun mu? Hayır, değil. Ama olması gereken bir sahne olduğunu düşünüyorum.

Ve en sevdiğim şeylerden biri de kavuştular ve bitti şeklinde bir final yazmamaları oldu. Fantastik ögeler bir kenara sonsuza kadar beraber olduklarını görmek iyi geldi. Çünkü ben şüpheci bir izleyiciyimdir. Eğer o sahneleri vermeselerdi ayrıldıklarını düşünürdüm. Sonuçta evlenmeden önce de çok güzel bir ilişkileri varmış ama ilişkilerinin bozulmaları bir olaya bakmış. Öyle ki biri diğerinin ölümüne sevinir hale gelmiş. (Kindarlıkta asla benim gibi olmayın arkadaşlar, ben kötü bir örneğim) Dolayısıyla ayrılma olasılıkları daha yüksekti bence. Benim kafamda hep bir soru işareti kalırdı. Ama öyle bir final çekmişler ki soru işareti falan bırakmamışlar. Onu da sevdim.

Dizi bittiğinde sevdiğim bir filmi sinemada izlemiş ve o sinema salonundan çıkmak istemiyor gibi hissettim. Hani film biter ama etkisi hemen bitmez sizin için. Birileri salondan çıkar ama siz salondan çıkmaya hazır değilsinizdir çünkü hala o dünyanın içindesinizdir. Işıklar açılsa da film sizin için bitmemiştir. İşte ben öyle hissettim. Sinema filmi tadında bir diziydi benim için. En güzel mesajı da hayatımızda iletişimin çok önemli olduğuna dair mesajıydı bence. Onun dışında aşkı ve kötü karakterleri izlemekten zevk aldığım bir diziydi. İzlenmesini önereceğim bir dizi olduğu kesin ama özellikle 11. Bölümü izlerken yanınıza peçete almayı unutmayın. Salya sümük ağlatma potansiyeline sahip bir bölüm çünkü. Oyunculukları, çekimleri, senaryosu… Her şeyiyle mükemmel bir diziydi. Benim kalbimi tam on ikiden vurdu. İyi ki izlemişim diyor ve cümlelerimi sonlandırıyorum!

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Travesti Eskort ,Pasif Travesti,istanbul Travesti, Beşiktaş Travesti, silivri Travesti, Halkali Travesti, Tuzla Travesti, Halkali Travesti, istanbul Travesti, istanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortistanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortankara eskort,ankara escort