The Atypical Family; bir zamanlar benzersiz süper güçlere sahip olan bir ailenin modern çağın sorunları sebebiyle yeteneklerini kaybetmesini konu alan bir dizi. Aile, güçlerini geri kazanmaya çalışırken bunu başaramıyor. Ta ki gizemli bir kadın hayatlarına girene kadar… Gizemli kadın, ailenin güçlerini geri kazanmasını sağlarken aynı zamanda dengelerin değişmesine de sebep oluyor. Doğa üstü güç temalı dizileri seviyorsanız, bir de güzel bir aşk, tatlı bir aile izleyeyim diyorsanız önerebileceğim bir dizi The Atypical Family. Eleştirdiğim şeyler var gerçi ama izlediğinize pişman da olmazsınız. Güzel bir dizi.

SPOILERLI YORUMUMUZA GEÇELİM

Aslında dizide süper güç deyip saklamaya çalıştıkları güçler çok da sıra dışı sayılmaz. Mesela annemiz rüyasında geleceği görüyor. Bu zaten günümüzde tecrübe edilen bir durum. Bizim ülkemizde çok yaygın olmasa da rüyaları gördüğü gibi çıkan insanların sayısı az değil. Rüyalarında gördüğü bir felaket yüzünden seçimlerini değiştiren insan sayısı da çok fazla. Mesela biri rüyasında ertesi gün bineceği uçağın kaza yaptığını görüyor ve uçağa binmeme kararı alıyor. Ve gerçekten de uçak ertesi gün düşüyor. Gerçi bu dizide “Olacak olan olur.” mantığıyla işlemişler ve ben bu mantığı sevmiyorum. Ben değişim odaklı dizileri seviyorum. Yani mesela belki o uçak kazasını engelleyemezsin. Ama o uçağa binip binmemeyi tercih edebilirsin. Dizide de belki yangını engelleyemezsin ama yangın olduğunda yapacaklarını değiştirebilir, ona göre geleceğini şekillendirebilirsin. Bu dizi benim için fazla kaderciydi. Gerçi eleştirimi sonra yapacağım. Şimdilik rüyalarda geleceği görme olayı olağan bir durum ve pek sıra dışı sayılmaz deyip geçiyorum.

Ya da mesela düşünce okuma mevzusu… Bu da bazı anlarda mümkün olan bir durum. Her an değil tabii. Dizideki gibi değil ama mümkün. Geçmişe gitme mevzusu cidden sıra dışı ama. Ya da finalde gördüğümüz geçmişteki bir şeyi günümüze getirme yeteneği… Bu da sıra dışı. Uçmayı da sıra dışı kategorisine koyabilirim sanırım. Ama düşündüğümüzde inanması güç yetenekleri yok bu ailenin. Fakat fazlasıyla işe yarayan yetenekleri var. Bu da bir gerçek.

Fakat ailemizin bu yetenekleri modern dünyamızda işe yaramaz hale geliyor. Peki neden? Çünkü bu aile, özünde mutsuz bir aile haline geliyor ve mutsuzluk, güçlerini kaybetmelerine sebep oluyor. Demek ki neymiş? En özel güç mutlulukmuş… Dünyanın bu düzeninde mutlu olmak başlı başına bir yetenek tabii. Kesinlikle haklılar.

VE MUTLULUK KAPIMIZI ÇALAR

Birazcık tesadüf biraz da planlı bir şekilde aşk ve dolayısıyla mutluluk kapımızı çalıyor. Kapımızı çalan aşk bir dolandırıcı aslında ama iyi kalpli bir dolandırıcı. Dolandırıcı aile bile iyi kalpli bir aile. Bu durum tüm yeteneklerden daha sıra dışı aslında ama hoşuma gitmedi desem yalan olur. O yüzden eleştirmiyorum bunu. İyi ki iyi dolandırıcılara denk gelmişiz 😊

Kızımız iyi bir dolandırıcı ve amacı sıra dışı yeteneklerini kullanarak zengin olan bu aileyi dolandırıp ailenin tüm mal varlığına sahip olmak. Ama işler öyle yürümüyor tabii.

Kızımız Do Da Hae, ailenin sıra dışı olduğunu anlayınca ciddi anlamda korkuyor, kaçmak istiyor. Fakat çok da ilginç bir durum var ortada. Geçmişe dönme yeteneğini kaybeden esas erkeğimiz Bok Gwi Ju (Go Back Couple izlerken kendisine abayı yaktığımı bilmeyen yoktur…) kızımızla tanıştıktan sonra geçmişe dönme yeteneğini geri kazanıyor ve normal şartlarda geçmişe döndüğünde kimse onu göremezken kızımız onu görüyor. Tabii Do Da Hae gelecekten gelen insan gerçeğiyle henüz yüzleşmediği için olanlara anlam veremiyor. Do Da Hae “Elimi tuttun.” diyor, Bok Gwi Ju “Hayır, tutmadım. Ne saçmalıyorsun sen?” diyor. O andaki Gwi Ju tutmadı çünkü. Ama gelecekten gelen Bok Gwi Ju tuttu. Delirmek için birebir…

Sonunda Gwi Ju olayı çözüyor ve tam bir safkaloz olduğu için bunu kızımıza söylüyor. Kızımız da hiç boş durur mu? Bunu kullanarak gelecekteki sen bana evlilik akdi verdin diyor. Çok zekice ama aynı zamanda çok tehlikeli. İnsan, sıra dışı güçleri olan aileyi dolandırırken korkar ama kızımız önce bir korksa da sonra cesur bir şekilde dolandırmaya devam ediyor. Evlilik akdi olayına Bok Gwi Ju safı hemen inanıyor. Sonra azıcık şüpheleniyor ama cidden azıcık. Kızımıza çok çabuk kapıldığı için pek sorgulamıyor bence.

Aslında sorgulamamasının sebeplerinden biri de geçmişte dokunabildiği tek kişinin Do Da Hae olması.

Kimseye dokunamıyor, kimseyle konuşamıyor. Bir tek Do Da Hae ile iletişim kurabiliyor ve bunun özel bir sebebi olmalı diye düşünüyor. Bunun net sebebini asla öğrenemiyoruz bu arada. Gerçek aşk görünmeyeni görünür kılar diye yorumlayabiliriz belki. Do Da Hae gerçekten de o aile için seçilmiş kişiymiş sanırım…

Normalde geçmiş yaşam klişesini sevmem ama burada Do Da Hae’nin geçmiş yaşamda bu aileye iyi ya da kötü bir şekilde dokunduğunu görmek isterdim. Hikâyeyi daha dolu bir hale getirirdi. İstemediğimde geçmiş yaşam sahnesi yazarlar, istediğimde de yazmazlar tabi… Yani şimdi düşünün, Do Da Hae asırlardır bu ailenin anahtarını elinde tutan özel bir insansa? Gwi Ju’nun kendisini kurtarmasının sebebi aslında Da Hae’nin aile sırrını taşımasıysa? Aslında bu hikâyede aşktan çok daha fazlası varsa? Ama bu soruları boşuna soruyorum tabii. Bu soruların cevabı yok maalesef.

Yani düşündüğünüzde aldığınız tek cevap Gwi Ju ile Do Da Hae’nin birbirine âşık olması oluyor. Hani daha çok “Onlar birbirlerinin kaderi.” temalı bir hikâye sunuyorlar bize. Ama neden bu iki insan birbirinin kaderi? Orası yok. Bence bu dizi geçmiş yaşamla günümüzü birleştirmeye aşırı uygun bir diziydi ama kullanamamışlar ve Gwi Ju’nun bu kurtarma takıntısının altı da boş kalmış. Bu adamın sadece Do Da Hae’ye dokunmasının nedenini aşka bağlamak doğru değil. Ya da annemizin rüyasında ilk başta sadece Do Da Hae’yi görmesinin sebebi ne? Kadın da mı Da Hae’ye âşık oldu? Bunun başka bir sebebi olmalı.

Mesela Do Da Hae’nin ailesi? Kimdi bu insanlar? Belki Do Da Hae alkolik babasına da evlatlık verilmişti? Belki ailesi bambaşka özel insanlardı? Yani yazsaydınız işte bir şeyler. Do Da Hae’nin bu aileye dokunabilmesinin altını çok boş bırakmışsınız. O yüzden Do Da Hae odaklı ikinci sezon istiyorum, duyurulur. (Hemen çekecekler şimdi ashfgbf)

GEÇMİŞE DÖNME KARMAŞASI

Bu kısım karmakarışık maalesef.

Şimdi, her şeyin başladığı an ile yorumlamak istiyorum. Gelecekten bir adam gelip sizi kurtarıyor ve “Yakında hepimizle tanışacaksın.” falan deyip romantikvari konuşuyor. Normalde “Ne diyorsun kardeşim sen?” dersiniz. “Kurtar bizi, ölüyoruz…” Ama sanırım kızımız yangın dumanı etkisiyle pek sorgulamıyor ve bence adamın neden bahsettiğini de anlamıyor. Fakat adam bununla da yetinmiyor ve kızımıza bir yüzük veriyor. Evet, geldik zurnanın zırt dediği yere…

Adam, gelecekten geçmişe gittiğinde kendisi gidiyor. Yani adam günümüzde kayboluyor, geçmişe gidiyor ve geçmişte olduğu süre zarfında günümüzde yok. Bu normal zaten. Fakat bahsedilen yüzük nedense iki tane. Normalde tek bir yüzük var. Hatta kızımızın o yüzüğü çaldığını düşünüyorlar. Bir yüzük varsa bir yüzük olmalı arkadaşım. Yüzüğü çoğaltamazsınız. Nasıl adam geçmişe gittiğinde iki tane Gwi Ju olmuyorsa iki yüzük de olamaz.

Senaryo mantığını anladım. Geçmişte yaşanan an henüz adam için gerçekleşmediğinden adamdaki yüzük duruyor ama o an kızımız için gerçekleştiğinden o yüzük kızımızda da duruyor. Ama ortada tek bir yüzük varsa tek bir yüzük vardır kardeşim. Çok mantıksız, kabul etmiyorum!

Geçmiş/gelecek olayını doğru şekilde işlediklerini düşünmüyorum.

Normalde gelecekten döndüğünde geçmişi değiştirirsin. O an geçmişe gidersin ve o anda bir şeyleri değiştirip geleceğe yön verirsin. Burada gideceği zaten belli. Kızımız onu geçmişte görüp duruyor. Yani adam ne zaman geleceğe gideceğini kızımızın yönlendirmesiyle buluyor aslında. “Sen yanıma şu zaman gelmiştin.” diyor. Belki adamın o zaman gidesi yok ama kızımız öyle dediği için gidiyor. Çünkü orada olması gerektiğine inanıyor. Kafalar bin beş yüz oldu cidden ya. Kızımız onu görmeseydi adam geçmişe gitmeyecekti. Ama adam gelecekten geçmişe gitmeseydi de kızımız onu görmeyecekti. İşte bu senaryoları kaderci anlayışla yazınca böyle oluyor. Değişim temalı yaz, hepimiz “İşte bu.” deyip izlemeye devam edelim. “Zaten olacaktı. Zaten gidecekti. E zaten sevecekti.” düşüncesini kendi adıma sinir bozucu buluyorum. Kadere inanıyorum tabii ki. Ama kaderin önümüzdeki sonsuz seçeneklerden hangisini seçtiğimizle şekillendiğine inanıyorum. Burada tek bir çizgi üzerinden anlatılmış bir kader söz konusu. Bu da beni rahatsız etti.

Ayrıca bu adam geçmişteki bir ana sadece bir kez dönmüyor ki. Defalarca dönebiliyor. Do Da Hae’ye yazık değil mi? Bu kız yaşadıkları bir anda 4-5 tane Gwi Ju görecek belki. Gelecekten gelen tatlı Gwi Ju’lar… Hayır, bu bize de haksızlık. Bir tane Gwi Ju’yu bize gönderin bari de gözümüz gönlümüz açılsın 😊

Bence senaristler senaryonun bu kısmı hakkında uzun uzadıya düşünmediler.

Yani düşünün şimdi. Sevgiliniz geçmişe dönebilen biri. Çok özel bir an yaşıyorsunuz ve sevgiliniz o ana dönüyor. Siz o anı yaşarken her seferinde sevgilinizin çeşitli hallerini görüyorsunuz. Belki adam 50 yaşında da o ana dönecek. Ve siz 50 yaşındaki halini göreceksiniz. Aynı anda sevgiliniz bir sürü halini görmek zorunda kaldığınızı düşünsenize… Bu senaryo oraya çıkıyor. Delirirsiniz.

Bakın mesela şu an Lovely Runner izliyorum. Kızımız günümüzden geçmişe gittiğinde bir şeyleri değiştiriyor ve günümüz de değişiyor. Mantık budur zaten. Günümüzden geçmişe gider, geçmişi dolayısıyla günümüzü değiştirirsin. Ama burada geçmişi değiştireceği zaten belliymiş düşüncesiyle yazılmış bir senaryo var. Bu insanlar kuklaymış gibi… Ay sinirim bozuldu. Neyse bu kısmı fazla uzatmayacağım. Yoksa ben de delireceğim.

Yalnız bir şey daha söyleyeceğim. (Susmayı başaramıyorum…)

İnsanlara rüyasında gelecek niye gösterilir arkadaşlar? Bir şeyleri değiştirebilsin diye. Ya da bazı şeylere hazırlansın diye. Oturup geleceğin gelmesini beklesin diye değil. Eğer bu bir hediyeyse -ki kesinlikle öyle- bunu kullanın diye size veriliyor. Ama Bok Man Heum sadece izliyor. Tamam biraz da korkuyor. Ama bir şey yapmıyor. Mesela düğün sahnesi… Rüyasında Da Hae’nin her şeyi açıkladığını, dolandırıcı olduğunu görüyor ve o sahnenin birebir aynı şekilde gerçekleşmesi için susuyor. Yahu bir şeyler yap, farklı adımlar at, değiştir işte o sahneyi. O sahne, yaşanacak olan şeyi VIP’den izle diye mi sana gösterildi ablacığım? Belki de yeteneklerinizi kullanmayı başaramadığınız için yetenekleriniz sizden alınmıştır. Her yeteneğin altında yatan bir sebep var sonuçta. O yeteneği kullanmayacaksanız o yetenek neden sizde var?

Gerçi şimdi hakkını yemeyelim. Rüyalar sayesinde loto oynayıp zengin olmuşlar. O anlamda kullanmışlar en azından. Ona bir şey diyemeyeceğim ve tebriklerimi sunuyorum. Ama onun dışında fos maalesef…

Ben bu yetenek mevzusu hakkında uzun uzun yazarım da bir anlamı yok. Benim için çelişkilerle doluydu diyorum özetle. Mantığa uymadığını düşünüyorum. Keşke daha farklı işleselermiş…

AŞK YORUMUMUZA GEÇELİM

Biri sizin kaderinizse onu sevmeyi seçtiğiniz için mi kaderinizdir yoksa kaderiniz olduğu için mi onu seversiniz?

Bu dizi bu tarz soruları sorduruyor size aslında.

Bunu yapacağım belli olduğum için mi yaptım yoksa yapmayı seçip o sonucu ortaya çıkaran ben miyim?

Şimdi burada kader nedir, ne değildir ondan bahsetmeyeceğim. Zaten bu dizinin kaderi yanlış şekilde ele aldığını düşünüyorum ama sizin için yaratılmış birinin var olduğunu düşünmek güzel. Seni senden iyi tanıyan Yaratıcı senin için birini yaratıyor. Tabii aynı zamanda o kişi için de seni yaratıyor. Tabii ki hayat yolculuklarınızda kişisel olarak yapmanız gereken birçok şey var ama hayatlarınız birleştiği anda o yolculuğa beraber devam ediyorsunuz ve aslında bir olmanın tadına varıyorsunuz. Bence sizin için yaratılan kişiyi bulmak Yaratıcı ile bir olmak anlamına geliyor. Çok özel bir şey olduğunu düşünüyorum. Günümüzde yaşaması güç bir olay bence ama imkânsız değil. İşte bu tarz düşüncelerim olduğu için Korelilerin bazı inanışlarını ya da kader anlayışlarını saçma bulsam da aşk konusunda o kadar aynı yerden bakıyoruz ki (ikimiz de o masalsı ütopik gezegende yaşıyoruz) dizilerinden ister istemez etkilenirken buluyorum kendimi. Dolayısıyla bu dizideki aşk da beni çok etkiledi.

Birbiri için yaratılma olayını seviyorum, yapacak bir şey yok…

Bu dizide de bu olay vardı. Geçmişe döndüğünüzde kimseye ulaşamazken tek bir kadına ulaşabiliyorsanız, özel gücünüz sadece tek bir insana dokunmanıza izin veriyorsa ruh eşinizi bulmuşsunuz demektir. Hani kendimizi görmek için aynaya ihtiyacımız olur ya. Ama bazen biri size ayna olur. Kendinizi, ruhunuzu görmenizi sağlar… İşte Bok Gwi Ju’nun kendisini görüp, kendisiyle barışmasını sağlayan kişi Do Da Hae’ydi. Geçmişteki kendisine bile dokunamazken, kendisine ayna tutan o özel kadına dokundu. Çünkü o kadın O’nun her An’daki aksiydi. Geçmiş, gelecek fark etmeden ona ayna tutan yegâne kişiydi.

Bazen kendimizin geçmişteki versiyonu gelse bizi eleştirebilir mesela. Ya da gelecekten geçmişe dönsek biz geçmişteki kendimizi eleştirebiliriz. Ayna tutamayız bence. Örneğin ben geçmişteki kendimi bazen anlayamıyorum. Geçmişe gitsem ona “Şunu yapma.” falan derim. O da “Sen bana karışamazsın.” der ve kavga ederiz. O yüzden insanın kendine ayna tutması her zaman mümkün olamayabiliyor… Boşuna çift yaratılmadık. O özel çiftiniz kendinizi bulma yolculuğunda size ayna tutar ve sizi destekler. Burada da o özel çift vardı işte. E gel de etkilenme.

“SENİN GEÇMİŞİN, BENİM GELECEĞİM.”

Dizi, aşkı şu cümleyle işliyor aslında. Birbirlerine zamansız bir şekilde bağlanmışlar şeklinde işliyorlar. Ama o kısımla ilgili eleştirilerim olduğu için tamamen kendimi kaptıramadım. Tabii etkilenilebilecek bir cümle ve durum ama o kısımda oturmamış şeyler var bende. O yüzden tam kaptıramadım kendimi. Yine de bir şekilde birbirine kenetlenmiş bir çift izlemek güzeldi. Yani zaten Jang Ki Yong’u izlemek başlı başına güzel. Çok tatlı olduğu sahneleri vardı. Çok güzel bakıyordu ve dizideki oyunculuğunu da çok beğendim. O depresif hali çok iyi yansıtmış. Bu karakteri canlandırırken duruşu bile değişmiş. Bence bu karakteri ve diziyi çok sevmiş zaten.

Hani bazen oynamak için oynanmadığını, o diziyle duygusal bir bağ kurulduğunu izlerken seyirci olarak hissedersiniz ya… Bu dizide de bunu hissettim ben. Jang Ki Yong bu diziyi ve Bok Gwi Ju’yu çok sevdi bence. Mesela Lee Min Ho için de The Heirs’ın ayrı bir yerde olduğunu düşünüyorum. Çok daha iyi dizilerde oynadı ama The Heirs onun için çok daha özel bence. Duygusal bir bağ kurmuş o diziyle. Jang Ki Yong için de The Atypical Family öyle bence. Ama umarım kendisini çok daha iyi dizilerde izleme imkânımız olur. Çok seviyorum kendisini. Ama neyse konudan sapmayalım ve dizi yorumlamaya devam edelim…

Aşk hakkında aşırı bir yorumum olmayacak aslında. Öyle üzerine fazla analiz kasabileceğiniz bir aşk yok zaten. Çok büyük bir sevgi var. Koruma var. Sevdiğin için kendini feda etme var. Erkeğin kadının peşinden koşuşu var (bilirsiniz en sevdiğim olaydır bu), çok güzel sarılma ve öpüşme sahneleri var ama adım adım yorumlayabileceğim bir aşk yok. İzlerken etkilenirsiniz kesinlikle. K-drama aşkları etkiler zaten. Ama ben Queen of Tears’da daha çok etkilenmiştim. Salya sümük ağlamıştım hep. Mesela orada bu kadersel aşk durumunu aşırı işlememişlerdi ama aşkları bence çok daha etkileyiciydi. Çünkü adım adım gelişimini gördüğümüz bir çift vardı.

Burada mesela birbirlerini sevmek zorunda oldukları için sevmişler gibi bir durum var.

Tabii aksini hep dile getiriyorlar ama ilk başta bu adam bu kadını nasıl sevdi, anlamıyorsunuz. Ya da kadın neden etkilenip sevdi? Göremiyorsunuz. O yüzden aşkın içine de çok giremiyorsunuz bence. En azından durum bende böyle gelişti. Ama yine de kadersel eş olayı sizi etkiliyorsa çok seversiniz. O durum ciddi anlamda işlenmiş bu dizide. Kurtarma sahneleri de beni çok etkiledi. Bir de kavuşma sahnemiz var “Kendi yapamadığın şeyi benden istiyorsun.” deyip sarılıyor Bok Gwi Ju Do Da Hae’ye. Çok seviyorum o sahneyi. Ah canım Bok Gwi Ju’m… Çok güzel sevdin. Ama ne ara bu kadar çok sevdin, o kısmı çözemedim işte. Ben analiz yapmayı sevdiğim için böyle yorumluyorum tabii. Yoksa gayet güzel bir aşk izletiyorlar. Keşke aşk gelişimlerini görseydik ama… Neyse tamam uzatmayayım. Gayet güzel bir aşk var efenim, öneriyorum. İzleyiniz.

BOK GWİ JU VE BOK IN NA

Dizinin en en en en en ve ennnnnnnnnnn sevdiğim ilişkisi!

Bok In Na aşkım gel bana, pamuklara sarayım seni. O kadar güzel ve özel bir kız çocuğu yazmışlar ki… Bayıldım.

Ama senaristin bu karakterle ciddi anlamda sorunları da var bence. Bir insan oluşturduğu karaktere acı çektirmekten zevk alır mı? Bu senarist zevk almış gibi görünüyor. Küçücük kızın üzerine bu kadar da gidilmez arkadaşlar ama senaristimiz gitmiş…

Bakın şimdi…

Bu kızın annesiyle babasının tatlı bir ilişkisi var normalde. Kadersel eş kavramını elbette çok seviyoruz lakin kadersel eşimizi bulmadan önce yanlış seçimler de yapabiliyoruz. Buna da çok inanıyorum. Doğru kişiyi bulmadan önce yanlış yollara sapmaktan doğal ne var? Aslında bu dizideki ilişkiyi biraz da bu yüzden sevdim. Kızımız iki evlilik yapmış, adam da bir evlilik yapmış, eşini çok da sevmiş ama birbirleri için doğru kişi değillermiş işte. Böyle durumlarda ilişki bir yerde patlak veriyor. In Na’nın annesiyle babasının ilişkisinde de durum bu. Hayır tamam ilişki bir yerden patlak versin de neden bu yer In Na’nın doğduğu an sevgili senarist? Her şey o an başlıyor maalesef.

Adamın aslında bu hayattaki görevi Da Hae’yi kurtarmak olduğu için o ana dönüp duruyor. (Hocam bu da aldatmaya girer mi…) Tabii adam o zaman niye döndüğünü anlamıyor, yanlış yorumluyor falan… Fakat bir şekilde o ana sıkışıp kalıyor. Kadın “E yeter.” moduna giriş yapıyor doğal olarak. Düşünsenize adama tam sarılacaksınız adam birden kollarınızın arasından yok oluyor. Geçmişe gitmiş… Açıkçası bahsettiğimiz kişi Bok Gwi Ju bile olsa, hatta ben onu görebilecek bile olsam, böyle bir ilişki istemezdim. Otur oturduğun yerde. Sürekli kaybolup gitmek de biraz şov bence…

Hayır, o ana gitmesinin sebebi beni ve yeni doğan kızımızı görmek olsa yine gam yemem. Ama yangından birilerini hatta gelecekte âşık olacağı kadını kurtarmak için o anı kullanıyor. Arkadaşlar ben döverdim. O adamı döver, rahatlardım… Kadına asla haksız diyemiyorum. Ama o boşlukta adamı aldatmış olma ihtimali var, onu yaptıysa tamamen haksız. Madem çok rahatsızsın, boşan abla. Pislik yapmanın amacı ne?

Neyse konudan sapmayalım…

Bok Gwi Ju senelerce o ana gitmekle meşgul olduğu için ilişki falan kalmıyor ortada.

En sonunda kadın da diyor ki “Bugün de gidersen ben de kızımı alır giderim.”

Haklı ama Gwi Ju da bilinçli gitmiyor. Kadersel eşi onu çağırıyor, adam ne yapsın hfbvfvb

Bu arada bugün de dediği gün In Na’nın doğum günü…

Neyse adam maalesef yine geçmişe gidiyor. Kadın da In Na’ya diyor ki “Buradan gidelim mi In Na? Ama baban gelmeyecek.” Kızımız “Appam neden gelmeyecek?” diye sorgularken kadın içinden “Keşke doğmasaydın. Sen doğduğun için oldu tüm bunlar.” diyor. In Na’ya içinizden bir şeyler diyemezsiniz ama işte. Kız düşünceleri okuduğu için “Ben doğduğum için mi oldu?” falan diyor ve annesi kızına kendini açıklamaya çalışırken BAM! Kaza oluyor ve sevgili annemiz ölüyor…

Bu iki olay zaten yeteri kadar üzücü.

Kız, babası doğduğu ana hapsolduğu için kendini suçluyor zaten. Ve o yetmiyormuş gibi kendi doğum gününde, babası kendisi yüzünden gittiğinde (en azından o öyle düşünüyor) annesinin düşüncelerini okuyor ve annesi kızın kendi doğum gününde ölüyor. Babasını doğduğu güne hapsederken annesini kendi doğum gününde öldürüyor. Yani tabii ki öldürmüyor ama o öyle düşünüyor. Eğer annemin düşüncelerini duymasaydım annem kaza yapmayacaktı diye düşünüyor. E ben doğmasaydım babam o ana hapsolmayacaktı ve babam da en sonunda ölmek zorunda kalmayacaktı. (Bunu da sonra öğreniyoruz tabii.) E başlarım ruh eşine derdim ben şahsen. Kimse umurumda olmazdı. Babam kimseyi kurtarmasın, yalnızca benim yanımda olsun isterdim. Bencillikse bencillik. Bunu isterdim. Ama In Na hep kendini suçluyor. Of In Na gel sarılalım aşkım.

Babasıyla yüzleşme sahnesi gibi bir diyalogları var, onu bırakayım.

Çok ağladım ben bu kısımda. Anlıyorsunuz beni, değil mi? Ben derinlik seviyorum. Mesela dizide derinliği olan ilişki bu olduğu için bu çok anlamlıydı. Aşk ilişkisinde pek yoktu bu maalesef. Neyse diyaloğu bırakıyorum 😊

-Özür dilerim. Seni yalnız bıraktım. Yalnız başına korkmuş olmalısın. Umarım yanında olmak için çok geç kalmamışımdır. Bunu nasıl yapacağımı pek bilmiyorum. Biraz kaybolmuş durumdayım ama elimden geleni yapacağım. Şu andan itibaren seninle daha çok vakit geçirmeye çalışacağım.

+Şimdi mi söylüyorsun?

-Doğduğun ana geri dönmek için ne gerekiyorsa yapacağım.

+Ne için?

-Seni ilk kez kucağıma aldığım an hayatımın en güzel anıydı.

+En kötü anı demek istedin herhalde? O an seni alıp götürdü. Seni alıp götüren o an annemi de alıp götürdü. Hepsi benim suçum. İnsanların duygularını saklamalarına izin verilmeli. Eminim ki annem de arkadaşlarım da ne düşündüklerini bilmemi istemezdi. Annem düşüncelerini duyduğum için öldü. Ben bir canavarım!

-Hayır!

+Hiç doğmamalıydım…

Hayır In Na! Senin suçun değil. Bunca şeyi içine atmana izin vermemeliydim. Benim suçum. Çok üzgünüm. Aptallık ettim. Doğduğun günün… O günün benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin.

Diziyi izlemeyecekseniz bile oturun bu sahneyi izleyin. Dizinin en sevdiğim sahnesi bu olabilir. In Na’yı canlandıran oyuncu kaç yaşında bilmiyorum ama bu yaşta bu yetenek… Yeteneğine şapka çıkartılır.

Gerçi bu diyalog da Do Da Hae sayesinde oluyor.

Bok In Na Do Da Hae’yi çok seviyor zaten. Babasıyla olmasını çok istiyor. Kendini ilk ona açıyor. Gözlerine bakmaktan korkmadığım ilk kişisin diyor mesela. Çok değerli bu. Babasıyla yakınlaşması da Do Da Hae sayesinde oluyor zaten. Do Da Hae bu aileyi her anlamda iyileştiriyor gerçekten ama nasıl? O kısmı havada. Neyse yine de çok güzel bir ilişkileri oluyor.

Oluyor olmasına da In Na’nın çilesi biter mi? Aynı zamanda Bok Gwi Ju kızının dans gösterisinin olduğu o özel günde ölüyor. Ya da kayboluyor diyelim. Geçmişe dönüp Do Da Hae’yi kurtarıyor ve oradan dönemiyor. Büyük ihtimalle orada ölüyor zaten. Ama sonra üstün yetenekli diğer çocuğumuz (o sonra doğmuş) babasını geçmişten geri getiriyor. Çünkü böyle bir yeteneği varmış. Çocuk o yangına mı döndü acaba? Patlama anı olmadan mı babasını geleceğe getirdi? Yani annesini kurtardıktan sonra ama patlama da olmadan önce mi? Eğer öyleyse küçücük çocuğu nerelere gönderdiniz kardeşim siz? Ya çocukta oradan dönemeseydi? Eğer çocuk Bok Gwi Ju’yu o andan getirmediyse daha önceki andan getirdiyse annesini babası kurtarmamış olur. Daha sonraki anlardan getiremez çünkü adam ölmüştü. Bakın yine kafamızda oturmayan birtakım senaryolar söz konusu…

Neyse In Na’ya dönüyorum.

Babası doğduğu güne hapsoluyor ve doğduğu gün de ölüyor aslında. Tamam sonra geri geliyor ama orada ölüyor yine de. Aynı şekilde annesi In Na’nın doğum gününde ölüyor ve In Na düşünce okuyabildiği için kaza gerçekleşiyor. Daha sonra In Na’nın dans gösterisinde yangın çıkıyor ve babası geçmişe dönmek zorunda kalıyor. Geçmişe dönemese de zaten orada ölecek. Üzücü her olay In Na’nın özel günlerinde oluyor. E şimdi bu kız ne yapsın?

1.In Na’nın doğumu

2.In Na’nın doğum günü

3.In Na’nın dans gösterisi

Dur be artık senarist. Dur artık!

Zaten finalde In Na mutluymuş gibi de gelmedi bana. Nasıl mutlu olsun kız? O değil de ilişkisi ne oldu acaba? Aşırı yakışıyorlardı çocukla. Onların hikayesini çok sevdim, çok tatlılardı. Onlara biraz daha ağırlık verselerdi keşke.

Ve In Na’nın Do Da Hae’yi dolandırıcı olduğunu bilirken bile çok sevmesi çok etkiledi beni. Babasıyla vakit geçirirken bile “Bir dahakine Da Hae’yle gelelim.” diyordu. Yahu babanla vakit geçir işte, sen neden bu kadar meleksin kızım aşkım bebeğim <3

Ve karakter gelişimi de çok güzeldi. Adım adım görünür oluşu, daha doğrusu adım adım etrafını görmeye başlaması ve bununla değişen hayatı… İşte bu gelişim çok güzeldi ama o hayat babasının kaybolmasıyla ne hale geldi kim bilir… Bunu göremedik maalesef. Bir de yatılı okumaya başlamış. Of In Na yine depresyona girdiyse sel olur ortalık. Çok ağlarım çünkü…

In Na ve Adım Adım Gelişimi

In Na bu dizinin en sevdiğim karakteri. Kendisinin yeri çok ayrı bende. Kendisini sevmeyen, sürekli kendisini suçlayan, sevilmeye değer olduğunu düşünmeyen bir kız çocuğu. Sanırım bu yüzden de kendisine arkadaşça yaklaşan ilk kıza kolayca kanıyor. Düşünce okuyabilmesine rağmen kanması… Belki de kanmak istiyor. O kızla arkadaş olmak istiyor, o kızın onu sevmesini istiyor. Bu yüzden kendisine pahalı hediyeler veriyor. Birine kendinizi sevdirmek için ekstra bir çaba göstermeniz gerekiyorsa orada büyük bir yanlış vardır. Burada da büyük bir yanlış var maalesef. Adını hatırlayamadığım o kız arkadaş (hiç bakamayacağım şimdi…) aslında In Na’yı kullanıyor bence.

“Bakın ben bu kıza bile yardımcı olan bir iyilik meleğiyim.” rolünü üstleniyor. Amacı biraz da hoşlandığı çocuğu etkilemek. Hatta bence hoşlandığı çocuğun In Na’ya olan ilgisini fark ettiği için In Na’yı avucunun içinde tutup olası bir ilişkiyi engellemeye çalışıyor. Zekice bir hamle ama In Na’ya karşı değil. In Na sevgi eksikliği yaşamasaydı asla kanmazdı bu hareketlere de işte ailevi problemler günlük ilişkilerini de etkiliyor maalesef…

Sırf arkadaş olmak istediği kız, çocuktan hoşlanıyor diye çocuğu tersliyor, ondan kaçıyor falan. Ve bunu o çocuktan hoşlanmasına rağmen yapıyor. Çünkü arkadaşını (arkadaş sayılmaz da öyle diyelim…) kaybetmek istemiyor. Seni kaybetmekten korkmayan birini kaybetmekten korkmayacaksın In Na’cığım. Bırak gitsin. Hayır bir de çocuk öyle tatlı bir şekilde seviyor ki In Na’yı… Arkadaşımsı kız uğruna uzak durmaya değmez. Arkadaşlık mı aşk derseniz her zaman aşk derim 😀

Ve sonunda burada da aşk kazanıyor.

Sağ olsun arkadaşımsı kızımız gerçek yüzünü gösteriyor. In Na babasıyla da arayı düzeltince yavaş yavaş özgüveni yerine geliyor ve hayatı güzelleşiyor. Son bölümde o kızla bir sahnesi var, arkadaşlık sahnesi yazmışlar yine. Onun öncesinde de In Na o kıza yardımcı olmaya çalışıyor falan ama bana geçmedi. Salaklık boyutunda iyiliğe de gerek yok bence. O ikisinin gerçek bir arkadaşlık ilişkisi kurabileceğine inanmıyorum. Bahsettiğim kız tüm ilişkilerini çıkar üzerine kuruyor bence. In Na sadece kullanılır bu ilişkide. Başka da bir şey olmaz.

Aslında babası kaybolmasaydı In Na adım adım daha da güzel bir şekilde gelişim gösterirdi. Ama işte o olay In Na’nın tekrar depresyona girmesine sebep olmuş olabilir. Bu ihtimal de beni üzüyor. Ah In Na… Benim masum bebeğim… Umarım hep mutlu olursun!

Ve Dolandırıcı Ailemiz

Bu aileyi sevdim ben ama bence sevmemem gerekirdi. Bu ailemiz gerçek bir dolandırıcı olsaydı da sevmeseydim keşke… Aşırı yumuşak kalpli dolandırıcı bir aile mi olur? Dolandırıcı ailenin başı olan o kadın bile sonrasında yumuşadı… Nasıl oldu bu? Da Hae’yi gerçekten kızı yerine mi koymuş yani? Enteresan geliyor ama maalesef ki etkilendim… Bu tarz anne-kız, baba-kız ilişkileri beni çok etkiliyor…

Ailenin diğer üyelerini de sevdim. Eğlencelilerdi. Genel olarak tatlı bir aile olduklarını düşünüyorum. Onları izlemekten de zevk alırsınız bence.

Ve Kader Yorumum

Aslında bu konu hakkında yazmayı düşünmüyordum ama sonra şöyle düşündüm. Ya bu diziyi izleyen ya da izlemeyi düşünen, bu dizi yorumumu okuyacak olan ve kader hakkında yanlış bilgileri olan birileri kader yorumumu okuyup birtakım aydınlanmalar yaşarsa? Bir kişiye bile dokunmak muhteşem bir şey olurdu. O yüzden bu konu hakkında yazacağım.

Hepimiz için yazılmış milyonlarca ihtimal var. Tek bir ihtimal değil, milyonlarca ihtimal…

Bu dizide tek bir ihtimal varmış gibi anlatılıyor ama öyle değil. Mesela Gwi Ju’nun gelecekten geçmişe gidip Do Da Hae’yi kurtarması bir ihtimal. Fakat o ihtimal gerçekleşmezse o ihtimal, ihtimal olarak kalır. Ve o ihtimal gerçekleşmeden biz o ihtimale kesin olarak gerçekleşmiş gözüyle bakamayız. Yani Gwi Ju geçmişe dönüp kızımızı kurtarmadığı sürece kız kurtulmuş olamaz. Çünkü o ihtimali gerçek kılan her iki değişkenin de o ihtimal içerisinde yer alması olur. Birinci değişkenimiz kız ise, ikinci değişkenimiz de çocuğumuz. O ihtimalin kesinlik olması için ikisinin de o anın bilincinde olması gerekir. Biri hatırlıyor, diğeri hatırlamıyorsa, o an diğeri için gerçekleşmediyse o zaman o an hala bir ihtimaldir. O anı kesinlik hale getirecek olan Gwi Ju’nun o ana gitmesidir. O ana gitmeyen Gwi Ju o anı gerçekleştirmiş olamayacağı için o ana gidene kadar kurtarma olayı gerçekleşmiş olamaz. Olasılık olarak o anda durur ama gerçekleşmiş olamaz.

Dolayısıyla genel olarak bu tarz dizilerde/filmlerde bu mevzu şu şekilde işlenir.  

Bu hikâyenin bir olasılığında kızımız ölür. Çünkü kimsenin onu kurtarmadığı bir olasılık mevcut. O zaman Da Hae olmadan yaşanmış bir hikâye görürüz. Fakat bir şekilde Gwi Ju gelecekten o ana dönüp Do Da Hae’yi kurtarırsa diğer olasılığımız gerçekleşmiş olur. Ve biz Do Da Hae’li geleceği yaşamış oluruz.

Bir sahnede Gwi Ju “Seni kurtarmazsam yok olursun.” diyor. Ama hayır sen onu henüz kurtarmadığın için o yok zaten. Yani öyle olmalıydı… Sen o ana gidip kurtardığında o olasılık gerçek olmuş oluyor ve sen onu kurtarmış oluyorsun. Kader gerçek kıldığımız olasılıklardan oluşur. O yüzden dua ederiz, o yüzden seçimler yaparız, o yüzden kararlar veririz. Hangi olasılığımızı gerçek kılacağımıza biz karar veririz. Ama o olasılıkları yaratan ALLAH’tır ve siz onun yaratmadığı hiçbir şeyi seçemezsiniz.

Mesela rüyalarda da öyledir. Olasılıklar cenneti orası zaten.

Orada da olasılıklarımızı görürüz. Bir tren kazasının olup olmaması bizimle bağlantılı olmadığı için onu değiştiremeyiz ama o trenin içinde olup olmamamız bizim seçimize bağlıdır. O trende olmak da olmamak da olasılıktır. Hangi olasılığı gerçek kılacağımıza biz karar veririz. Hele rüyada böyle bir uyarı aldıysanız size ALLAH tarafından bir seçim hakkı veriliyor demektir. Trene binmeme olasılığınızı gerçek kılıp kazadan kurtulabilirsiniz. Fakat bu dizide maalesef bu şekilde işlenmemiş. Çok büyük bir yanlış bence…

Sözün özü, buradaki tek çizgi olayı hakikati anlatmıyor. Fakat hakiki kaderi anlatan çok güzel filmler/diziler mevcut. Hatta bununla ilgili bir yazı yazmayı düşünüyorum. En yakın zamanda yazarım umarım…

DİZİMİZE DÖNELİM

Fantastik kısmında eleştirdiğim bir sürü sahne olsa da izlemekten keyif aldığım bir dizi oldu The Atypical Family. Jang Ki Yong çok yakışıklı bulduğum bir aktör olduğu için onu izlemekten de çok keyif aldım. Canlandırdığı karakterin bu kadar saf olmamasını tercih ederdim gerçi. Go Back Couple’da canlandırdığı karrakter her anlamda tipimdi mesela. Buradaki tam tipim sayılmaz ama Jang Ki Yong her anlamda izlerken keyif aldığım bir aktör ve senaryoda böyle bir karakter yazıyorsa yapacak bir şey yok tabii…

Senaryo açısından eleştirdiğim birçok şey var, evet. Ama In Na karakteriyle tanışmak, onun duygu geçişlerini ve gelişimini izlemek çok keyifliydi benim için. Aşk hikayesi kendi adıma ortalama bir aşk hikayesiydi. Aşk gelişimini görmeyi sevdiğim için bu dizide ona pek şahit olamadım. Fakat yine de duygu yüklü bir aşk hikayesi olduğundan ve kadersel eş kavramını sevdiğimden ortalama diyorum. Ortalama altı da diyebilirdim sonuçta…

Farklı bir şey izleyeyim diyorsanız, derin bir baba-kız ilişkisi izlemek istiyorsanız, koruma odaklı aşk hikayesini severim, kadersel eş kavramı da tam benliktir diyorsanız öneririm. 2. sezonu gelir de bazı boşluklar doldurulursa tadından yenmez ama şimdilik 6/10 veriyorum. Daha iyi olabilirdi ama böylesi de fena değil. Keyifli bir dizi, izlenir bence.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Travesti Eskort ,Pasif Travesti,istanbul Travesti, Beşiktaş Travesti, silivri Travesti, Halkali Travesti, Tuzla Travesti, Halkali Travesti, istanbul Travesti, istanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortistanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortankara eskort,ankara escort