Noel döneminde ya da yeni yıla girerken -adına ne derseniz deyin- düşündüğüm net bir şey var.
“Biz neden kendi peygamberimizin doğumunu bu şekilde kutlamıyoruz? Neden mutluluğu hayatın ana merkezine koymuyoruz?”
Kendimi hep bu soruyu sorarken buluyorum. Yakın çevremle de hep bu konuyu mutlaka yılın bu dönemlerinde konuşuruz.
“Biz neden hayattan zevk almasını bilmiyoruz?”
Eskiden bunun din ile ilgili olduğunu düşünürdüm. İslam’ı ya da diğer dinleri araştırmadığım bir dönemdi. Sadece gözlemleyerek yorum yaptığım bir dönemdi. O dönem Hristiyanlar mutluluğa, neşeye bu kadar önem veriyorsa dinleri de bunu önemsiyor diye düşünüyordum. Müslüman olduğunu iddia eden insanlar da mutsuzluğu o kadar övüyordu ki İslamiyet de mutsuzluğu öven bir din diye düşünürdüm. Halbuki durum böyle değilmiş. Aksine İslamiyet mutluluğu hayatın merkezine koyarmış. Hristiyanlık da yası, kendini feda etmeyi hayatın merkezine koyarmış.
Kur’an-ı Kerim sürekli ALLAH’ın zulmetmediğini, insanın kendi kendine zulmettiğini söyler. “Biz bu kitabı mutsuz olasın diye indirmedik.” diye ayet mevcut. Dünyada da ahirette de mutluluk (güzellik) istenmesi gerektiğine dair ayet mevcut. Sadece ahirette mutlu olmayı isteyin demez kutsal kitabımız. Her iki alemde de mutlu olmayı isteyin der. Bunu diyen kutsal kitabın dinine inandığını söyleyenler (Müslüman olduğunu iddia edenler) mutsuzluğu övüp durur ama. Fakrlığı öven Peygamberimiz’e (s.a.v) iftira atıp fakirliğin övüldüğünü iddia edip, insanları mutsuzluğa sürüklerler mesela. Fakrlık sahip olduklarının sahibi olmadığını bilmektir, fakirlik ise maddi sıkıntı çekmektir. Yani Peygamber Efendimiz (s.a.v) her şeyin sahibi olanın ALLAH olduğunu bilin der ama maddi sıkıntı çeken kazanacaktır demez. Bu dini o kadar yanlış bir şekilde, ALLAH’a, peygamberine iftira atarak yaşıyorlar ki cehennem ateşiyle karşılaşınca bir miktar şok olacaklar…
“Nasıl ya? Biz her şeyi doğru yapmıştık ama…” şokunu şimdiden görebiliyorum.
Yobazlık konusunda bir dünya markasınız, doğru. Hakkınızı vermek gerek.
Dininizi iyi yaşayın yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz. (Hz. Ömer)
PEKİ HRİSTİYANLIK NE DER?
“Ne mutlu yaslı olanlara. Onlar teselli edilecekler.” diye bir ayetleri mevcut.
Hani çoğu Müslüman’da “Burada mutsuzum ama ahirette mutlu olacağım.” düşüncesi var ya… İşte onları tasdikleyen ayet İncil’de var. İslamiyet “Burada mutsuzsanız ahirette mutlu olacaksınız.” garantisini vermez. Ha siz evliyalığı benimsemişsinizdir, her şeyin hayırlısını istemişsinizdir, bu isteğinizden ötürü zorluklar, kayıplar, sıkıntılar yaşamışsınızdır ama tüm bunlara rağmen sabretmişsinizdir, her şey ALLAH’tan deyip boynunuzu büküp ibadete, yaşama devam etmişsinizdir, bir kere bile “Neden ben?” diye sormamışsınızdır, tabii ki o zaman ahirette mutlu olacaksınız demektir. Yani zaten tüm bunları yapan evliyadır ve bu dünyada ölmeden önce ölmüş, aslolan aleme uyanmıştır. Hakiki mutluluğa, uyanışa ulaşmış olur zaten. Rabbine ulaşmıştır çünkü ve ben kesinlikle bundan bahsetmiyorum.
Ben normal insanlardan bahsediyorum.
Ayağınız taşa takılsa “Ben ne yaptım da ayağım taşa takıldı?” zihniyetindeyseniz size sözüm yok ama yaşadıklarınıza söylenme potansiyeline sahipseniz, yaşadıklarınızın sebebini kendi yaptıklarınıza bağlamıyorsanız, başkalarını suçluyor ama asla kendinizi suçlamıyorsanız o zaman size söylüyorum. Burada mutsuz oldunuz diye ahirette mutlu olmayacaksınız. Hatta Kuran-ı Kerim “Dünyada ceza, ahirette azap vardır.” der. Yaptıklarınız belki de bazı şeylerin cezasıdır, onu da doğru görmek lazım. Ceza mı? İmtihan mı? Yaşadığınız şey ne? Onu da iyi idrak etmek gerek.
Çok kapsamlı konular olduğunu farkındayım. Bu konulardan bir kitap yazılır zaten ama dediğim gibi İslamiyet kendi yaptıklarınızın karşılığını alıyorsunuz derken Hristiyanlık “Yaslıysanız ne mutlu size. Siz teselli edileceksiniz.” der ama hayır, yaslı olan herkes teselli edilmeyecek hatta bazıları ahirette azabı da görecek. Yasınızda ALLAH’ı bulamıyorsanız sizi kim teselli edebilir ki? ALLAH’la bir olmayı başarırsanız bu mümkün. O da her yiğidin harcı değil. Ama evliya olma gibi bir amacınız varsa bu yolda başarılar dilerim elbette.
Yani bu dünyada acı çekenlerin teselli edileceğini, ahirette mutlu olacağını söyleyen insanları Hristiyanlık onaylar. İslamiyet “Hayır, siz kendi yaptıklarınızın karşılığını alıyorsunuz.” der. Bu yaptıklarınızı illa kötülük olarak düşünmeyin. Dualarınız, kendi değerini bilmemeniz de buna dahildir. Hep hayırlısını istemek mutsuzluğu talep etmektir mesela. ALLAH’a “ Ben bu mutsuzluğa dayanarak sana yaklaşacağım.” sözünü vermektir. Peygamberler, evliyalar bunu yapmıştır zaten. Ama siz bir peygamber, evliya imanına sahip misiniz? Önce onu sorgulayın. Sözün özü mutsuzsanız önce kendinizi sorgulayacaksınız. Bir sebebi var çünkü.
Bu yazdığımdan çıkan sonuç:
İslamiyet: Dünyada da ahirette de mutlu olabilirsin.
Hristiyanlık: Yaslıysan ne mutlu sana, sen teselli edileceksin.
E Hristiyanların neşeyi yaymasının temeli nerede şu an?
HADİ ŞİMDİ DE ÖZ DEĞER KAVRAMINI İNCELEYELİM
İslamiyet, insanın halife olarak yaratıldığını söyler. ALLAH, insanın içine kendi gücünü koymuştur ve onu kendi gücünü yaysın diye yaratmıştır. Dolayısıyla kendine değer vermek, Ruh’una değer vermek, Rabbine değer vermektir.
Hristiyanlık insanın günahkâr olduğunu söyler. Hz. İsa olmasaydı günahkâr olarak acı çekeceklerdi onlara göre. Bu arada “Hz. İsa bize çok şey öğretti.” şeklinde bir sebepleri yok. Hz. İsa çarmıha gerilerek onları kurtarmış onlara göre. Yani Hz. İsa kendini feda ederek günahkâr insanları kurtarmış. Buna inanıyorlar. Yani diyorlar ki kendini feda edersen mutluluğa ulaşırsın. Şaka gibi olay cidden. Sinirlerim bozuluyor.
Her neyse…
Bu yüzden kendi değerini bilme konusunda sıkıntı yaşayabiliyorlar. Bu sebeple sıkıntı yaşayan Müslümanlar da var tabii. Çünkü onlar da farkında olmadan Hristiyan inancını yaşıyorlar… Yahu siz kendinizi neden feda ediyorsunuz, kendinizi neden ikinci plana atıyorsunuz arkadaşlar? Hristiyanlar buna inanıyor da siz niye buna inanıyorsunuz aşko kuşkolar…
İslamiyet kendi değerini bil der, Hristiyanlık kendini feda et der.
Bu konuda da bu şekilde bir ayrım mevcut.
Çelişkili Durumlar…
Amacım Hristiyanlık-İslamiyet ayrımı yapıp tek tek değerlendirmek değil. Ama Hristiyanların yaşam şekliyle inançlarının emrettiği şeyler asla örtüşmüyor. Kadınlar için “Kadın toplum içerisinde sussun.” diyen ayetleri var. Kadınları ikinci plana atan ayetleri o kadar fazla ki…
Günümüz Hristiyanlarına bakalım bir de. Kadınları cesurca konuşuyor, güçlü, başarılı. E neden susmuyorlar? Kitapları susmalarını emrediyor. Susmaları gerek. Tabii onlara sorsanız o döneme inen bir ayet olduğunu söyleyeceklerdir. E Yaratıcı tüm zamanların Yaratıcısı değil mi? O zaman susacaksan şimdi de susacaksın. Bu arada tabii ki orijinal İncil’de böyle bir ayet yok. Günümüz değiştirilmiş İncil’de mevcut bu. Yoksa orijinalde Hz. İsa’nın sadece bir kadından dünyaya geldiği de bilinir. Yaratıcı’nın tek olduğu, oğlu olmadığı da bilinir. Ama Hz. İsa’nın sadece anneden doğması demek kadının yüceliğini kabul etmek demek. Elbette bunu yapamazlar. Çünkü değiştirdikleri İncil kadını aşağılar. Bunu yayabilmeleri için de Kutsal Baba yalanını uydurmaları gerekti ve planları tıkır tıkır işledi. Bir de bu yalanlarına Tanrı’nın planı demeleri yok mu… Yok abicim, bu sizin planınız. Tanrı’yı alet etmeyin yalanlarınıza.
Aman neyse konudan sapmayalım.
Bildiğiniz gibi İslamiyet Hz. İsa’nın sadece Hz. Meryem’den doğduğunu söyler. Çünkü ALLAH kadının içine yaratım gücünü koymuştur. O güç ondadır. Yani kadın yardımcı olunsun diye değil (Hristiyanlar bunu der) yaratım gücünü yaysın, üretim devamlılığı sağlansın diye yaratılmıştır.
Şu iki dini, kitapları okuyarak incelediğinizde İslamiyet’in modernliği gözlerini yaşartacak. Ama doğru mealle okumanız gerek. Yobaz mealiyle değil.
Konudan sapmak istemediğim için şimdilik bu konuyla ilgili susuyorum ve devam ediyorum.
E O ZAMAN MÜSLÜMAN TOPLUMLAR NEDEN MUTSUZ?
Çünkü Kuran-ı Kerim’i yaşamıyorlar. Kendi yalanlarına inanıp yaşıyorlar ve bu da mutsuz olunmasına sebep oluyor. Sen üretme, kadınları hapset, ahlaksızlık-yalan-gıybet hayatının merkezinde olsun, teknolojiye öcü gözüyle bak. Sonra mutlu olmayı bekle. Yok öyle bir dünya.
ALLAH yarattığı sistemi Kuran-ı Kerim’de anlatmış. Ona uymuyorsan kaybedersin. Ona uyarsan da kazanırsın. İyi bir insan olmuyorsan mutlu olmayı bekleme. Yalandan, gıybetten, ahlaksızlıktan besleniyorsan mutlu olmayı bekleme. Ticarette hile yapıyorsan mutlu olmayı bekleme. İyiliği hayatının merkezine alan, yalandan, gıybetten uzak, üretime odaklanmış insanların da mutlu olmasına şaşırma. ALLAH’ın sistemi tıkır tıkır işliyor çünkü. Bunun başka bir sebebi yok.
YILBAŞI AĞACI SÜSLEMEK GÜNAH MI?
Bu başlığı yazarken çok güldüm. Aynen aynen günah. Çok büyük günah. Yalan, gıybet vs asla günah değil ablacım. Bunlar olağan şeyler. Yani dedikodu yapmazsanız ne konuşacaksınız sonuçta? Ama ağaç süslemek büyük günah. Net çarpılırsınız 😀
Yeni yıla girerken ağaç süslemenin Türk geleneği olduğunu biliyorsunuzdur artık bence. Araştırırsanız öğrenirsiniz. İlk ayet “Oku” ama şu yobazlar okumaya tövbeli maalesef.
Kısaca bahsetmek gerekirse, Nardugan Bayramı eski Türklerde kutlanılan bir bayramdı. 21-22 Aralık’ta günler uzamaya başladığında bu durum Güneş’in karanlık üzerindeki zaferi olarak yorumlanır ve kutlamalar yapılırdı. Ve bu dönemde Türkler ağaçlarını süsler, ağaçların altına hediyeler koyar ve dilekler dilerdi.
Zamanla ne olmuş peki? Batı bu geleneği beğenmiş, almış ve uygulamaya başlamış. E sen kendi geleneğine sahip çıkmazsan başkası senin geleneğini kendi dini altında yaşatır ve sen büyük bir cahillikle kendi geleneğini gavura benzeme adı altında yapmaz, cahilliğine cahillik katarsın. Sorun ağaçta, gavurda falan değil. Kendi gerçek kültürümüze, geleneğimize sahip çıkmamamızda.
Neden Ağaç Süslenir?
Hiçbir Türk Müslüman, çam ağacını Tanrı’nın oğlunun dünyaya gelişi amacıyla süslemiyor. Çünkü her Müslüman daha en başta bilir ki Tanrı’nın oğlu yoktur. Tanrı’nın oğlu var diyen de Müslüman değildir zaten. E onun da ağaç süslemesine karışmayın bir zahmet 😊
Fakat Müslümanlara gelecek olursak, insanlar yeni yılın gelişini kutluyor ve Türkler bunu kendi geleneklerine bağlı olarak yapıyor. ALLAH da neyin ne olduğunu şüphesiz biliyor.
Yobazların sesinin mutsuzluk yayma konusunda deli gibi çıktığını farkında mısınız peki?
Yalan söylemeyin, dürüst olun diyen yok.
Dedikodu büyük günah. Kuran-ı Kerim “Kendi kardeşinin ölü etini yer misin?” diye benzetme yapmış. Dedikodu yapmayın diyen yok
Ticarette hile büyük günah diyen de görmedim
Kadın yaratım gücünü kendi içinde taşır. Hangi hakla kadını aşağılayabilirsiniz diyen bir yobaz gördünüz mü?
Göremezsiniz çünkü yok. Olsaydı yobaz olmazlardı zaten 😊
Yılbaşı ağacına takıklar ama. Niye? Çünkü yılbaşı ağacı mutlu ediyor insanları. Mutlu olunmasını istemiyorlar.
Kadının üretmesine, hayatta aktif rol almasına karşılar mesela. Niye? Çünkü üreten kadın mutlu kadındır. Ve kadının mutlu olmasını istemiyorlar.
Ben hediyeleşmeye laf eden yobaz bile gördüm. Peygamber sünneti olmasına rağmen bunu eleştiriyordu. Lafının nereye gideceğini ya hesap edemiyor ya da akıldan zayi olmuş. Başka açıklama bulamıyorum ben artık.
Ama hediyeleşmeye laf etmesinin özünde de mutluluğu yargılamak var, farkındasınız değil mi?
Bakın hepsinin özünde mutluluğa tepki var. Yobazlar mutluluğa karşı. İslam da mutsuzluğa karşı. E ne olacak şimdi böyle? Kendinizi Müslüman sanırken farklı bir yola sapmış olmayın sakın 😊
DOĞUM GÜNÜ KUTLAMA MESELESİ
Yazdıkça yobazların kafasının çok korkunç olduğunu tekrar fark etmeye başladım. Bir insan doğum gününe bile nasıl günah gözüyle bakabilir? Siz bu hayatı nasıl boş ve cahilce geçirebiliyorsunuz böyle? Şaşkınım.
Peygamberimizin (s.a.v) doğumunu her sene kutlarız. Ya da kutlar mıyız? Kaç kişi o gece gözlerini kapatıp Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu o ana gidip şükrediyor?
Bakın size sinirimi bozan bir şeyden daha bahsedeyim. O da Müslümanların (!) ödül beklentisiyle hareket etmeleri. Cennet kazanmak için hareket ediyorlar. Mevlit Kandili’nde acaba ne namazı kılsam da sevap kazansam diye düşünüyorlar. Sevap kazanacak ve cennete gidecek çünkü ama sistem öyle işlemiyor işte.
Şükür Enerjisini Yaymak…
Peygamberini gönülden seven o gece peygamberi doğmuş diye şükreder. Onun o doğum anını düşünür, bebekliğini düşünür. İlk adım attığı anı, gözlerini ilk açtığı anı, ilk kelimesini, ilk gülüşünü, ilk cümlesini yani kısaca ona dair her şeyi düşünür. Onu düşünür. Onun geçtiği yolları düşünür. Ona benzemek için dua eder, bunu ister. Kaç kişi bunu yapıyor? Yobazlar zaten yapmaz çünkü yapamazlar. Yapsalardı yobaz olmazlardı. Ama yobazları bir kenara bırakalım kaç Müslüman bunu yapıyor? O geceyi mucizevi doğumu düşünerek kaç Müslüman geçiriyor? Biraz düşünmek gerek.
Hristiyanlar bu dönem neşe saçıyor çünkü Hz İsa’nın doğumu onlar için bir mucize. Hepimiz için bir mucize gerçi. Çünkü Hz. İsa sadece bir kadından dünyaya gelen ve kadının yaratım gücüne sahip olduğunu anlatan bir peygamber. Ama tabii Hristiyanlar bu gözle bakmıyor. Her neyse biz mucize kısmından devam edelim ve Hristiyanlar bu doğumun mucize olduğu bilinciyle o dönem neşe saçıyor diyelim.
E senin peygamberinin doğumu mucize değil mi? Sen niye kendi peygamberinin doğumunu neşe saçarak kutlamıyorsun? Kuran-ı Kerim’in okunuşuna dikkat ettiğiniz kadar anlamına dikkat etmiyorsunuz. Yaşadıklarınız ondan hep.
Hatta keşke her peygamberin doğumu neşe saçarak kutlansa. Onlar bu dünyadaki yol göstericilerimiz çünkü.
Hz. İsa’nın doğumu kutlanamaz mı? Tabii ki kutlanır. Ama peygamber olarak kutlanır. Tanrı’nın oğlu olarak değil. O zaman büyük günaha girersiniz. Hz. İsa’nın peygamber olduğunun bilinciyle kutlar, şükrederseniz ALLAH kendi yarattığı peygamberin doğumuna sevindiniz, şükrettiniz diye sizi lanetlemez merak etmeyin. Aksine ödüllendirilirsiniz. Ama nasıl ve ne amaçla kutladığınız çok önemli. Bu şekilde kutlarsanız O’nun yolunda huzurla ilerleme kaydedersiniz.
Bu konuda yazdıkça yazabilirim aslında ama şimdilik bu kadar.
Bir dua bırakıp kaçıyorum o yüzden…
ALLAH bu ülkeyi yobazlardan temizlesin. Aklını kullanmayan, cahil cühela insanların sesi kısılsın ve artık yok olsunlar. Bu ülkede ilim, bilim yücelsin. Aklını kullanan, temiz kalpli insanlar çoğalsın.
Mutlu Yıllar!!!