Diziye başlamadan önce minnoş, bolca gülmeli, tabii biraz da hüzünlenmeli, 7. ya da 8. Bölümde öpüşme sahnesi izlemeli tatlı bir romcom izleyeceğimi düşünüyordum. Ama hiç öyle olmadı. 10. Bölümü bitirdiğimde “Bunlar hala sevgili olmadılar, şaka mı?!?!” diye isyan ediyordum…
Aslında dizi esas kadın karakterimizin yaşadıkları bakımından Queen Of Tears’a benziyor ama Queen Of Tears etkisi yaratmıyor. Çünkü senaryonun adım adım işlenişi iyi değil. Ost desen tamamen bir hayal kırıklığı. Dizinin etkileyici sahnede çalıp da sizi dağıtan ve defalarca dinlemek istediğiniz şarkıları yok maalesef. Oyunculuklar çok iyi. Jung So Min’e bayılırım zaten. Burada da oyunculuğunu çok sevdim. Yaşadığı hayal kırıklıklarını, üzgünken mutluyu oynama çabasını ve bunun onu nasıl yorduğunu o kadar güzel bir şekilde canlandırmış ki… Oyunculuk eleştirim yok, asla. Ama senaryo eleştirim var. Bazı anlarda gerçekten çıldırttı bu dizi beni.
Neyse baştan yorumlayalım bakalım…
BAE SEOK RYU’NUN EVE DÖNMESİYLE HİKAYEMİZ BAŞLIYOR

Bae Seok Ryu Amerika’ya okumaya giden, sonrasında da orada çalışmaya başlayan hırslı, başarılı bir kadın. Ailesinin de gurur kaynağı. Çok güzel giden bir ilişkisi de var. Düğün tarihleri bile hazır. Ailesi kızlarının düğününe gün sayarken… Aa o da ne? Kızları eve dönmüş. İşi bırakmış, yüzüğü atmış ve hiçbir açıklama yapmıyor. Ailesi de arkadaşları da kıza ne olduğunu ne yaşadığını bilmiyor. Ailesi çıldıracak gibi tabii. Fakat kızlarına ne olduğunu, nasıl acı çektiğini merak ettiklerinden çıldırmıyorlar. En azından anne bu yüzden çıldırmıyor. Anne daha çok “El alem ne der?” diye düşündüğünden çıldırıyor. Kızın şımarıklık yaptığını düşünüyorlar. Ve kıza şımarma izni vermiyorlar. Diğer çocuklarının bolca şımarma hakkı var mesela ama Seok Ryu’nun yok. Seok Ryu’nun neler yaşadığını açıklamama sebebini şöyle düşünüyorum.
“Evet, çok zor şeyler yaşadım ama bunları anlatmasam da ailemin benim yanımda olması gerekmez mi? Her şartta, her koşulda beni desteklemesi gerekmez mi? Ben gerçekten şımarıklık yapıyor olsam bile şımarık halimi de sevip kabullenmeleri gerekmez mi?”
Ve aynı zamanda Seok Ryu güçsüz gözükmek de istemiyor. Bazı şeyler bilinsin istemiyor. Bunu da çok doğal karşılıyorum. Geçmişini konuşmadan yeni bir sayfa açmak istiyor Seok Ryu. Fakat bu aile ile geçmişini konuşmadan yeni bir sayfa açmak ne mümkün?
Gerçi Seok Ryu da çıldırtır insanı. “Çok zor şeyler yaşadım ama bunları konuşmak istemiyorum, lütfen anlayın beni.” dese belki ailesi de anlamaya çalışacak. Seok Ryu da şımarık bir insanmışçasına davranıyor. Karakteriyle zerre alakası olmayan bir tutum sergiliyor. Ama dediğim gibi Böyle biri de olsam beni kabullenmeleri gerekmez mi diye düşünüyor bence.
Ailesinin tek derdi de kızın kendini kurtarması aslında…
Amerika’da yıllardır çalışmışsın, emek vermişsin, çok iyi bir düzeye gelmişsin. Çok güzel bir giden ilişkin var, evleneceksin. Sırf bir şımarıklık yüzünden hayatını, geleceğini mahvedemezsin, diye düşünüyorlar. Maddi zorluklar yaşadıkları için kızları maddi zorluk yaşamasın istiyorlar. Ama öyle giderse kızları hiç yaşayamayacak, bunu farkında değiller. En azından önceleri bunu farkında değiller ama sonra farkında oluyorlar.
Seok Ryu’nun ailesiyle güzel bir ilişkisi var aslında. Babası genel olarak kızına destek oluyor. Tek destek olmadığı nokta da kendi yaşadığı zorlukları kızı yaşamasın diye… Kızını düşündüğünden kızına tepki gösterdiği zamanlar oluyor ve bunu hissediyorsunuz. Ama annesinin tepkisi bu sebepleymiş gibi gelmiyor ilk başta. Sonra onu da anlıyorsunuz gerçi. Fakat anlamaya da bilirdiniz…
Şöyle ki…
Annemiz kızının Amerika’dayken kanser olduğunu ve neredeyse onu kaybedebileceğini öğrenince değişiyor. Kendini ancak o zaman sorgulamaya başlıyor. Yine güzel flashbackler izletiyorlar bize. K-dramaların en sevdiğim yönlerinden biri de şu flashbackler.
Tabii sonra yine kızına öfkeleniyor. “Bize bunu nasıl söylemezsin?” diye. Haklı. Belki kızınız son vakitlerini geçiriyordu ve siz yanında değildiniz… Korkunç bir his. Ama zaten burada asıl öfkelendiği kendisiydi bence. “Nasıl fark edemedim? Ben nasıl bir anneyim?” diye kendine kızdığını düşünüyorum.
Dolayısıyla her şey zamanla tatlıya bağlanıyor. Herkes kendini sorgulamayı başarırsa tatlıya bağlanmayan bir ilişki olamaz zaten bence.
Gelelim İkinci Erkeğe

Biraz ortaya karışık bir yorum oluyor ama dizi de öyle ortaya karışık bir dizi zaten. O yüzden “Sorun yok.” deyip devam ediyorum.
İkinci erkeği ilk başta şerefsiz sandık. Seok Ryu’u aldatan şerefsizin tekiymiş gibi yansıttılar önce ama en sonunda durumun böyle olmadığını anladık. Aslında ikinci erkeğimiz çok iyi bir insanmış. Cidden aşırı iyi bu arada. Seok Ryu hastayken işten izin almış. Az buz bir süre de değil üstelik. Sürekli Seok Ryu ile ilgilenmiş. Seok Ryu’nun yanında kimse yokken sadece o yanında olmuş, Seok Ryu’ya destek olmuş ve en sonunda Seok Ryu iyileşti derken Seok Ryu depresyona girince aslında ikinci erkeğimiz de depresyona girmiş. Bunalması gayet doğal ve adamı eleştiren biri olduğunu düşünmüyorum. Eleştirilesi biri değil zaten.
İkisi de bunalımda olunca ilişki de bitmiş, olay bu. İlişkinin vadesi dolmuş da diyebiliriz. Dolayısıyla biraz hüzünlü bir hikâye. Ben üzüldüm şahsen. Çok da düzgün biri olunca insan üzülmeden edemiyor. Ama işte bazı şeyleri zorlamanın bir anlamı da olmuyor. O eski tutku, aşk, sevgi, bağlılık kalmayınca sırf alışkanlık olduğu için bir ilişkiyi devam ettirmek doğru değil. Üzücü ama gayet normal ve sanırım dizinin en sevdiğim yanlarından biri bu oldu. Bir ilişkinin bitmesi için illa büyük bir olay olmasına gerek yok. O eski sevgiden, güvenden, tutkudan eser kalmayınca yapacak bir şey yok. Bir şekilde yollarını ayırıyorsun.
Biri İkinci Kadın Karakter mi Dedi?

Kimse demediyse ben diyeyim bari… Ama demeye gerek de yok. Çünkü ikinci kadın karakter var gibi de değil.
Gıcık bir ikinci kadın olmadığı gibi geçmiş ilişkinin günümüze taşındığı rahatsız edici bir senaryo da yok. Seung Hyo’nun eski sevgilisi var ama kadın zaten gayet destekleyici. Benim en çok şaşırdığım şey bu kadının Crash Landing On You’daki ikinci kadın olması. (bknz. Seo Ji-hye) O kadar çok değişmiş ki… Ama bu tabii magazinsel bir yorum, diziyle zerre alakası yok.
Diziye dönecek olursam tamamen destekleyici bir rolü olduğunu söyleyebilirim. İnsanın sinirini bozan bir karakter değildi. Zaten sinir bozmak için ikinci karakterlere gerek yoktu. Çiftin aşk dinamiğini işleyemedikleri için direkt senariste öfkeli oluyordunuz. Ya da ben oldum diyelim… Şu güzelim iki oyuncuyu nasıl kullanamadılar, hala şaşırıyorum.
Hemen çift yorumu yapalım o zaman.
Bu Çift O Kadar Olmamış ki…

Evet, bu çift olmamış. Bir dizi çiftinde aradığım bir sürü özellik var ve çoğu özellik maalesef bu çiftimizde yoktu. Öncelikle aralarındaki sevgiyi hissetmem lazım. Tek tarafın sevgisini hissetmekle olacak iş değil. Sevginin karşılıklı olduğunu hissetmem lazım. Bu çiftte asla hissetmedim bunu. Seok Ryu sevilen taraftı. Kendince sevmiş de olabilir ama bana daha çok “Hadi bir deneyelim bakalım.” şeklinde ilişkiye başlamış gibi geldi. Sevmekten çok sevilmeyi sevdi bence. Yani bilmiyorum ama bir olmamışlık vardı… Seung Hyo’nun ilk baştaki sevgisini bayağı hissettim ama ilişki başladıktan sonra onun da sevgisi boş geldi. Sanki yıllardır istediği, sonunda ulaştığı ve ulaşınca pek de bir değeri kalmamış biriydi Seok Ryu onun için… Seung Hyo da bana bunu hissettirdi.
Seung Hyo bunu açıkladı. Ne yapacağımı bilemedim, heyecanlandım falan dedi ama lise düzeyinde bile olsanız ne yapacağınızı bildiğiniz bazı şeyler vardır. Onları bile yapmadınız ya… Arkadaşken bile daha iyiydiniz diye düşündürdüler bana.
Hani Friends’te Joey ile Rachel birbirleriyle çıkmaya başladıktan sonra ilişkiyi sürdüremediler çünkü o arkadaşlık enerjileri çok güçlüydü ya… İşte bunda da tam olarak bunu hissettim. Aralarındaki arkadaşlık bağını atamadılar bence. Yani tabii ki insan sevgilisiyle hem arkadaş hem sevgili olmalı. Ama ben bu ikisini sevgiliyi oynayan arkadaş gibi gördüm. Hissetmekten çok rol yapıyorlarmış gibi…
Kiss sahnesi fena değildi ama sonrası kötüydü. 30 küsür yaşındaki insanların utangaç hallerini niye izliyorum kardeşim ben? Bana oradan bir kilo tutku lütfen 😀
Tutku eksikti arkadaşlar…
Bu çiftte kesinlikle tutku eksikti. Yani tutkulu olsun diye bir sahne yazmışlar, o da tutkulu değildi bence. İki oyuncuyu da sevmeme rağmen aşkları zerre geçmedi bana. Kimya meselesi değil ama, tamamen senaryo sıkıntılı. 34 yaşındaki adamı da utangaç yazmayın bir zahmet.
Hae In’in Something In The Rain’deki hallerini de biliyoruz. Potansiyelini mahvetmişsiniz çocuğun. Eve gidip ağlamıştır kesin tutkulu sahneler çekemedi diye fvbdfjvd şaka bir yana bir hikayede utanılacaksa o dizi Something In The Rain’di mesela. Ama Ye Jin ile döktürmüşlerdi orada. En sevdiğim noona romance dizisi olabilir. Bu arada Love Next Door’un ilk bölümlerinde Ye Jin’i andılar, o çok hoşuma gitti. Zaten hoşuma giden çok az şey var. Bari hoşuma gidenleri dile getireyim 🙂
Aile Yorumum
Aileler tatlıydı. Onlar tatlı bir dinamik oluşturmuştu dizide. Kavgaları da diziye renk kattı. Tüm dizi boyunca bu çifte odaklansaydık mıymıntı bir şey çıkardı ortaya zaten. (Ay bayağı gömdüm yalnız, evet.)
Dizi başlarken Seung Hyo’nun annesinin kendi evladını, Seok Ryu’nun annesinin de kendi evladını övdüğünü görüyorduk. İkisi de kendi evlatlarını överek yarışıyordu. “Benim çocuğum senin çocuğunu döver.” misali. Ama son bölümde Seung Hyo’nun annesi Seok Ryu’yu, Seok Ryu’nun annesi de Seung Hyo’yu övüyordu. Yani kendi çocuklarını değil, biri gelinini diğeri damadını överek bir yarışa girdi. Bu da çok hoşuma gitti. Hatta izlerken gözlerim doldu. Bu kısmı güzel yazmışlar. Zaten dediğim gibi aile sahneleri güzeldi. Aile sıcaklığını hissettim. Ama çift sahneleri sınıfta kaldı…
İkinci Çiftimiz

İkinci çiftimizi sevdim. Burada da girişken olan kızdı gerçi. Hatta çocuk ilk başta reddetti. O da çok saçma geliyor bana. Bazı Kore algıları o kadar saçma ki… Evlenip boşanmış ya da eşi vefat etmiş bir insana veya annesi/babası vefat eden insana yaptıkları muamele beni çok rahatsız ediyor. Sanki eksik bir insanmış gibi. Ne alaka? Asla anlamıyorum.
Bu çocuk evlenip boşanmış değildi gerçi. Hatta hiç evlenmemiş. Çocuğu sandığımız kız da onun çocuğu değilmiş. Ama bahsettiğim şey o değil zaten. Kore’nin genel olarak bu konularda rahatsız edici bir tavrı var. Bu çocuk özelinde de bu rahatsız edici tavrı görüyoruz tabii. Bazı algıları kırmaları gerekiyor cidden.
Neyse bu çift tatlıydı. Başrol çiftten daha çok sevdim. Küçük kızla olan sahnelere de bayıldım. Bunlar beni başrol çiftten daha çok duygulandırdı. Düğünlerini görseydik bari… Ama doğru düzgün bir düğün izleyemedik. Yazıklar olsun!!!
Tabii dediğim gibi çocuğun kızı reddetmesi ve kızın annesinin ilk başta bu ilişkiye karşı çıkması saçmaydı. İnsanları kendi seçmedikleri şeyler yüzünden yargılayamazsınız Koreliler!
FİNALE GELELİM
Yine hikayemiz bitmedi temalı bir final yazmışlar. Kore, sonların son olduğuna inanmıyor. Bu yüzden tam bir final yazmıyor. Artık buna inanıyorum. Bu düşünceyi rahatsız edici bulmuyorum. Yani sorularımıza cevap verdikleri sürece tam bir son yazmamaları sorun değil benim için. Ama akılda soru işaretleri kaldığında ya da görmeyi beklediğiniz ama görmediğiniz sahneler olduğunda bu sorun oluyor. Bu dizinin finali de olmamıştı bence. Sorun “Hikayemiz bitmedi.” temalı bir son yazmaları değil, sorun hikayeyi doğru düzgün yazamamaları.
ÖNERİR MİYİM?
Sanırım şu an burada ilk kez önermediğim bir Kore dizisi hakkında yazıyorum ama önermiyorum arkadaşlar. Onu izleyeceğinize eski Kore dizilerini tekrar tekrar izleyin. Mesela bana bu ara (sanırım sonbahar geldi diye) Goblin perileri geldi… Tekrar izlersem onun yorumunu da yazacağım buraya. Onun dışında klasik dizilerden olan Secret Garden izleyin, Coffee Prince izleyin. Gidin Personal Taste izleyin. Ne bileyim izleyin işte eski Kore dizilerinden bir dizi ama bunu izlemeyin. Çerez dizi olarak bile görmüyorum. Sırf bitirmek için izledim. İzlemeseydim de olurmuş ama ne yapalım olan oldu…
Velhasıl önermediğim bir dizi yorumunun da sonuna geldik. Kendinize iyi bakın, başka dizi yorumlarında görüşmek üzere!