Bana her türlü duyguyu yaşatan; ağlatan, güldüren, sanki dizi değil de ailemden birilerinin geçmişte yaşadıklarına şahit oluyormuşum gibi hissettiren izlediğim en sıcak dizi Reply 1988’tir. Dolayısıyla burada canım dizimle ilgili yorumum olmasaydı büyük bir eksiklik olurdu. K-drama sevsin ya da sevmesin herkese ısrarla önerdiğim bir dizi Reply 1988. E o zaman başlayalım 😊

“1988 yılıydı. Havanın soğuk olduğu ama yüreklerimizin alev alev yandığı, pek bir şeye sahip olmadığımız ama insanların kalbinin sımsıcak olduğu bir dönemdi.”

Gerçekten de öyleymiş. Ben o zamanları yaşamadım ama izlemesi bile insanı sımsıcak yapıyorsa o dönemde yaşamak nasıl olurdu kim bilir diye düşünmeden edemiyor insan.

İnsanlarda art niyet yok, arkadan kuyu kazma yok, kötülük yok, içten pazarlık yok. İyilik var, yardımlaşma var, paylaşma var, ayıpları örtme var, her daim destek olma var. Yani kısacası güzelliğe dair her şey var. O zamanlarda da kötü insanlar yok muydu? Tabii ki de vardı. Ama iyiler ve iyilikler fazla olduğu için kötüleri ve kötülükleri bastırıyormuş. Öyle bir iyilik ki aşk üçgeni bile sinir bozucu değil, iyi niyetle dolu. Gerçi buradaki aşk üçgeni insanların hassas noktası ama Taek’in Jung Hwan’ın hoşlandığını anlayınca geri çekilmesi benim için çok değerli. Jung Hwan da aynısını yapıp Deok Sun’dan uzak durmuştu -ki bu da çok değerli. Olan bizim kıza oldu tabii… Sonuç olarak, arkadaşlığa verilen değeri o kadar güzel bir şekilde gösteren bir dizi ki hayran kalmamak imkânsız benim gözümde. Arkadaşlık ve aile ile ilgili bir dizi önermem istense önereceğim ilk dizi kesinlikle Reply 1988 olur.

REPLİKLERLE İLERLEYELİM

Reply 1988’in sevdiğim bir sürü repliği var. Onlardan hareketle diziyi yorumlamak istiyorum. (Aşk üçgeni için ayrıca bir yorumum olacak. Bu dizideki aşk üçgeni hakkında yazmayı çok seviyorum 😊)

İlk repliğimiz gelsin o zaman.

“Bazen insanı en çok kendi ailesi ihmal eder. Fakat nihayetinde önümüze çıkan engelleri aklımızla değil, elimizi tutup asla bırakmayacak birinin yardımıyla aşabiliriz… İşte o eli uzatan kişi ailemizdir.”

Aile kavramı bu dizide o kadar güzel işlenmişti ki… Ne olursa olsun hep bir arada olmak, birbirini anlamak (Bo Ra’yı anlamanın mümkün olduğunu sanmıyorum gerçi) ve birbirine sıkı sıkıya sarılmak… Bunu bu dizide görüyordunuz. Ve gözümüzü açar açmaz görüp bağ kurduğumuz insanların yani ailemizin karakterimizi şekillendirirken ne kadar önemli olduğunu bu diziyi izlerken yeniden anlıyoruz.

Mesela Deok Sun… Çok iyi bir ailesi olsa da bir şekilde dışlanmış bir çocuk. Bo Ra’ya olan ilgi Deok Sun’a asla gösterilmiyor. Hep ikinci planda kalıyor. Kendi doğum gününü kendi gününde kutlayamıyor bile. Ailenin kendi içinde haklı sebepleri olsa dahi bu Deok Sun’u çok kötü etkiliyor ve ailesinden sevgi görmediğini hissettiği için sevilmeye layık olmadığına inanıyor. O yüzden Deok Sun’a ayran gönüllü demeden önce düşünmenizi rica ediyorum. Dikkatli izlerseniz Deok Sun’un ayran gönüllü olmadığını görürsünüz. Kendisine birini sevme lüksü tanımadı Deok Sun. Çünkü sevilmeye layık olmadığını düşündü. Eğer biri onu severse şanslıydı. Kendi duygularını önemsemeden, duygularını olmasına inandığı şekilde yönlendirerek hareket ediyordu. Bunu Dong Ryong bir sahnede çok güzel açıklamıştı. Hemen o güzel repliği bırakıyorum buraya.

“Başkalarının seni sevmesini bırak, sen kimi seviyorsun? Başkalarını beklemene gerek yok. Sen de birilerini sevebilirsin.”

Gerçi aşk üçgeni kısmı için uzun uzun yorum yapacağım zaten. O yüzden bu kısma burada ara verip aile kavramının muhteşem bir şekilde anlatıldığı kısmından devam etmek istiyorum.

Ailenin Önemi

Dediğim gibi ailelerimiz karakterimizin şekillenmesinde büyük etken. Taek’in küçükken annesini kaybetmesi de onu erken olgunlaştırmış mesela. Annesini erken kaybedince hiçbir şey için beklememek gerektiğinin bilincinde olmuş. Bir şeylere geç kalma korkusu onu hareket etmeye yönlendiriyordu bence. Dolayısıyla hayatta kazanmasını sağlayan da belki de hayatındaki en büyük kayıp oldu. Sevdiklerine geç kalmamayı en çok sevdiği insanı kaybederek öğrendi belki de… Evet, hüzünlendim yine.

“Olgun çocuklar dertlerini duyurmaz. Olgun görünmesi gereken bir duruma alışmışlardır. Beklenti dolu bakışlara alışmışlardır. Oysa ki olgun çocuklar da hala çocuktur.”

Çok sevdiğim bir başka repliği de bırakayım hemen buraya.

“Birini sevmek demek sadece yakınında olmayı sevmek demek değildir, o insana alışmayı da sevmek demektir. Ayrıca birini sevmek o insan yüzünden ne kadar acı çekip üzülsen de ve sonunda o insandan nefret etmek için yanıp tutuşsan da ondan nefret edememektir. Birini sevmek demek ondan nefret etmemek değil, ondan nefret edememektir.”

Burada sadece aşktan bahsedilmemesi çok anlamlı. Sevgi çeşit çeşit çünkü. Burada aynı zamanda arkadaşa duyulan sevgiden de bahsediliyor -ki bu çok değerli. Sanırım bu dizi özünde sevgiyi çok güzel anlatıyor ve ben bu yüzden bu diziyi bu kadar çok seviyorum. Tabii aynı zamanda cesaret kavramına öyle güzel değiniyor ki hayran kalmamak mümkün değil.

Neyse artık daha fazla uzatmayacağım ve aşk üçgeni hakkındaki yorumumu yazacağım. Zaten her şey beni o yorumu yapmaya itiyor. Artık tutamıyorum kendimi ve başlıyorum.

AŞK ÜÇGENİ YORUMUM

Bu dizi çoğu insanın ikinci erkek travması sebebi, biliyorum. Benim için bir travma değil ama Jung Hwan’ın itirafını her izlediğimde ağlarım. (Evet, iyi ki travma değilmiş…)

Şöyle ki Jung Hwan’a üzülmemek mümkün değil bence. Çünkü Deok Sun’u gerçekten çok sevdi. Sevgisini belli etme konusunda da bir sıkıntısı olduğunu düşünmüyorum. Deok Sun anlamadı o ayrı. Anlamama sebebi de kendisini sevgiye layık görmemesi bence. Yoksa kendi değerini bilen bir kız o davranışların altında yatan sebebi rahatlıkla anlardı. Fakat Deok Sun anlamadı. Deok Sun’un anlamaması Jung Hwan sevgisini belli etmedi anlamına gelmiyor ama. Gerçekten belli etti. Açıkça dile getirmedi sadece ve bence en büyük hatası arkadaşlarından da saklaması oldu. Gerçi Jung Hwan’ın sevme şekli buydu. Ailesine bile sevgisini belli edemeyen bir karakterdi. Ama işte sevgini gösteremiyorsan o sevginin ne anlamı var ki? Sevgi içimizde yaşayalım diye değil paylaşalım ve o sevgiyi büyütelim diye var. Jung Hwan maalesef bunu yapmadı.

Biz dışarıdan bir gözle izlediğimiz için Jung Hwan’ın tüm aşkını görüyoruz. Ama kendinizi Deok Sun’un ya da arkadaşlarının yerine koyun. Jung Hwan’ın Deok Sun’a aşık olduğunu düşünür müydünüz? Arkadaşı olsaydınız zaten kesinlikle düşünmezdiniz. Deok Sun’u küçümseyip duruyordu -ki benim en sinirimi bozan şey bu. İnsan sevdiğini küçümsemez bence. Dolayısıyla Jung Hwan’ın arkadaşı olsaydım Deok Sun’dan hoşlandığını düşünmezdim. Deok Sun olsaydım bazı davranışlarının ve bakışlarının altında yatan sebebinin hoşlanma olduğunu düşünürdüm ama dengesiz davranışları da eklenince hiç uğraşamazdım. Dolayısıyla sahip olduğu o büyük aşkı Jung Hwan’ın çevresinden biri olsaydım asla görmezdim. Bunu bir tek Jung Hwan biliyordu. Yaşadığı ile gösterdiği bambaşkaydı ve bu maalesef kendisine acı olarak döndü.

Ben şahsen Jung Hwan’ın hatalı bir şekilde sevdiğini düşünüyorum. Cesurca sevmedi her şeyden önce -ki bence gerçek aşk cesaretle birlikte gelir. Dolayısıyla Jung Hwan’ın aşkı maalesef eksikti.

Eksik Ama Etkileyici Bir Aşk…

Karşılarınızda Jung Hwan’ın Aşkı!

Jung Hwan’ın Deok Sun’un haberi olmadan yaptıkları beni çok etkiliyor ama, elimde değil. Bir anlamı olmadığını biliyorum. Kendi içinde yaşadığı aşkın kime ne yararı var? Ama yine de üzülüyorsunuz işte… Jung Hwan’ın sevgisini çok etkili bir şekilde gösterdikleri için o aşkı siz yaşamışsınız gibi hissediyorsunuz. Hani sanki aşkını cesurca sahiplenmeyen, hatalı bir şekilde seven, geç kalan ve aşkını göstermekten çok kendi içinde yaşayarak acı çeken Jung Hwan değilmiş de bizmişiz gibi… Hem oyunculuk hem de senaryo çok başarılıydı. Bu yüzden de kolayca empati kurup çok etkilendik bence.

Hele aşk itirafı… Şu zamana kadar izlediğim hem en etkileyici hem de en geç kalınmış aşk itiraflarından biri.

Senin yüzünden neler yaptığımı biliyor musun?

Sırf beraber okula gidelim diye saatlerce kapının önünde bekledim. Her gün gece yarılarına kadar çalışma salonundan dönmeni bekledim. Senin için endişelenmekten gözüme uyku girmedi.

‘Neden geç kaldı?’

‘Yine uyuya mı kaldı?’

Senden başka hiçbir şey düşünemiyordum. Sadece sen.

Otobüste karşılaştığımızda, beraber konsere gittiğimizde ve doğum günümde bana o gömleği verdiğinde… Ben gerçekten… Mutluluktan delireceğimi sandım.

Her gün seni defalarca görmek istiyordum. Seni görmek bile beni mutlu ediyordu.

Bunu çok daha önce söylemek isterdim.

Senden gerçekten çok hoşlanıyorum. Seni seviyorum.

Yazarken yine ağladım… Madem bu kadar güzel açılabiliyordun, neden daha önce açılmadın be oğlum?

Jung Hwan’ın Geç Kalmışlığı

“Jung Hwan açılacaktı zaten.” diye savunanlar görmüştüm zamanında, onun hakkında da yazmak istiyorum. Maalesef açılmak için çok bekledi. Taek’in arkadaşlarına açılma anına gelene kadar Jung Hwan’ın bir sürü fırsatı vardı. Sun Woo olayının tahmin ettiği gibi olmadığını görünce deli gibi mutlu oldu ama Deok Sun’a açılmadı. Kolaylıkla açılabilirdi. Hoşlanmaya devam etti ama hoşlandığını açıkça söylemedi. Jung Hwan Taek’ten daha şanslıydı. Deok Sun’la sürekli bir aradaydı. O kadar çok fırsatı oldu ki… Hiçbirini kullanmadı. Hem üzülüyorum hem de sinirleniyorum. Açıkça itiraf etmek ona korkutucu gelmiş olabilir, tedirgin olmuş olabilir, gururunu bir kenara atamamış olabilir… Hepsini anlıyorum. Bir gencin sahip olabileceği korkular ama gerçek sevgi o korkuları da silip atıyor gibi geliyor bana. O yüzden sevgisi eksikti diyorum zaten.

“O gerçek sevgi arz-ı endam ettiğinde o inatçı gururunu bir yere bırakır insan.”

O gerçek sevgi bambaşka bir şey bence…

“Kendimize bir çizgi ile sınır çizeriz. Bu sınırı korumak mevcut durumu korumak demektir. Dünyayı, kuralları aşina olduğumuz şekliyle görmektir. Ama bu sınırları aşmadan dünyayı ve kurallarını öğrenemez, mevcut sınırlarımızın dışındaki ilişkiyi tadamayız. Eğer yeni bir ilişki, yeni bir aşk istiyorsak kendimize koyduğumuz o sınırı aşmamız gerekir. Eğer o sınırı aşmazsak sınırın ötesi hep uzaklarda kalır.”

Dolayısıyla Jung Hwan’ın sevdiğini sahiplenme ve cesurca hareket etme konusunda çok büyük eksiklikleri vardı -ki gerçek sevgide bu eksiklikler olmaz diye düşünüyorum. Bunu Jung Hwan kendisi de diyor zaten. Zamanlamayı ve kaderi suçlayan herkesin yüzüne gerçekleri haykıran muhteşem bir replik geliyor kendisinden.

“Kader ve zamanlama tesadüfen olmaz. Bunlar mucize maskesi altına gizlenmiş sayısız tercihlerin sonucudur. Tereddüt etmeden karar verebilmek… Zamanlamayı oluşturan budur. Taek onu benden çok istiyordu. Daha cesur olmalıydım. Olay trafik ışığı değildi. Olay zamanlama da değildi. Tek suçlu, sayısız tereddüdümdü.

Hayat bir kutu çikolataya benzer. Açmadan önce ne çıkacağını bilemezsin. Bitter çikolata da çıkabilir. Yapacak bir şey yok. Benim seçtiğim kader de bu. Pişmanlık ya da gözyaşı yok. Kalbinin kırılmasına da gerek yok.”

Taek’in Aşkı

“Birini seviyorsanız hemen söyleyin. Yoksa zaman geçtikçe her gününüz pişmanlıkla dolar. Zamanın bize verdiği en güzel hediye sevdiklerimizle olan anılarımızdır. O yüzden utanıp çekinmeyi bir kenara bırakıp sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin. Çok geç olmadan.”

Taek sevmek ve sevgisini göstermek konusunda çok başarılıydı. Ben bunu küçükken annesini kaybetmesine bağlıyorum. Nasıl sevileceğini çok iyi biliyordu. Sevgisini göstermesini çok iyi biliyordu. Sevgisini açıkça dile getirmeyi de çok iyi biliyordu. Deok Sun Taek sevgisini gösterirken yine anlamadı. Aynı Jung Hwan’ı anlamadığı gibi. Taek “Sadece ikimiz sinemaya gidelim.” dediğinde bile Taek’in kendisine karşı duyguları olduğundan şüphelenmedi. Deok Sun da böyle biriydi. Asla şüphelenmiyordu…

Fakat bu Taek’i durdurmadı, durdurmazdı da… Arkadaşları “Yok artık! Deok Sun’dan hoşlanıyor olamazsın.” minvalinde şeyler söylerken bu söylemlerden hiç etkilenmeden “Evet, ondan hoşlanıyorum.” diyebildi. Jung Hwan “Taek elini sallasa ellisi. Neden Deok Sun’dan hoşlansın?” tarzı konuşmalar yaparken Taek Deok Sun’dan hoşlandığını cesurca dile getirdi. Böyle düşününce Jung Hwan’a ne kadar üzülsem de Deok Sun iyi ki Jung Hwan’la olmamış diyorum. Deok Sun’un tam olarak değerini bilecek tek kişi Taek’ti. Ve kalbi güzel olan her kadın kendi değerini bilmeli ve kendi değerini bilen erkekleri sevmeli.

Taek Kendi Fırsatını Kendi Yarattı

Jung Hwan’ın bir sürü fırsatı vardı dediğim gibi. Ama Taek’in bir sürü fırsatı yoktu. Taek kendi fırsatını kendi yarattı. Sessiz sakin bir tipti ama konu aşk olunca aşırı cesurdu. Jung Hwan’ın da dediği gibi Taek Deok Sun’la olmayı Jung Hwan’dan daha çok istedi. Jung Hwan Deok Sun’u gizli saklı sevmeyi sevdi daha çok. Fakat Taek bu aşkı yaşamak istedi ve cesurca hareket ettiğinde hayat da onu destekledi.

Ama tabii Jung Hwan’ın Deok Sun’u sevdiğini anlayınca Jung Hwan’ın da yaptığı gibi Deok Sun’dan uzak durdu ve olan Deok Sun’a oldu. Zaten sağlam olmayan özgüveni iyice yara aldı. Fakat arkadaşlık açısından baktığımda ikisi de doğru olanı yaptı ve ben ikisini de takdir ediyorum. Aralarındaki en büyük fark cesaretti ve cesur olan aşkına kavuştu.

Fakat tabii burada asıl önemli olan Deok Sun’un kimi sevdiği. Eğer sevdiği Jung Hwan olsaydı Jung Hwan’ın geç kalması sorun olmazdı. Hatta gider kendisi açılırdı Jung Hwan’a ne olacak? 🙂 O yüzden cesaret tabii ki önemli ama Jung Hwan da tamamen korkak biri değildi. Taek ondan daha cesurdu evet ama bu aşk üçgeninde kilit nokta Deok Sun’un sevgisi aslında. O yüzden biraz da onu inceleyelim istiyorum.

Deok Sun Kimi Sevdi?

Fotoğraf fazla açıklayıcı olsa da uzun uzun yazacağım bu konu hakkında 🙂

Öncelikle şunu söyleyeyim. Diziyi dikkatli bir şekilde izlememişseniz hepsine mavi boncuk dağıttığını düşünebilirsiniz. Fakat Deok Sun’un karakterini çözdüyseniz gerçekten sevdiği erkeğin Taek olduğunu anlarsınız.

Deok Sun, Sun Woo’dan hoşlanmıştı ama bu basit bir hoşlanmaydı. Arkadaşları Sun Woo “Senden hoşlanıyor.” deyince hoşlanması basitlikten çıktı tabii… Deok Sun sevildiğini düşününce otomatik olarak seviyordu. Sevilme düşüncesini seviyordu aslında. Kendisini seven birini sevmeme lüksü yoktu, öyle düşünüyordu. Kendi içinde kendini o kadar değersiz görüyordu ki biri ona değer verdiğinde “Değersiz olmama rağmen bana değer vermiş. Ben kimim ki onu sevmeyeceğim?” diyordu. Zaten Sun Woo’yu gerçekten sevmiş olsaydı bu kadar kolay atlatamazdı. Ama atlattı ve Jung Hwan’ın kendisini sevdiğini düşününce hemen ona odaklanmaya başladı. Zaten bu yüzden ayran gönüllü deniliyor ama dediğim gibi Deok Sun ne Sun Woo’yu ne de Jung Hwan’ı gerçekten sevdi. Deok Sun sadece sevilme ihtimalini sevdi. Ve bu ihtimali ona kim yaşatacaksa kabulüydü.

Deok Sun sevmesini bilmiyordu. O sevdiğini sandığınız isimleri Deok Sun aslında sevmedi. Sevilme düşüncesini sevdi sadece. Sevmek değil sevilmek istedi. Tek odağı buydu. Dolayısıyla ayran gönüllü düşüncesine asla katılmıyorum. Sevmesini bilmeyen, kendi değerini bilmeyen bir karakterdi Deok Sun. Diziyi izlerken bunu görürseniz olayların gelişimi sizi şaşırtmaz.

Bu sahnede yemekler arasında kolayca seçim yapabilmişti mesela. Çünkü o yemeklerin kendisini sevmeme ihtimali yoktu. Ama kendisini sevmediğini düşündüğü erkekler arasında seçim yapamadı. Kendine o lüksü hiçbir zaman tanımamıştı.

Fakat hiç düşünmeden Taek’i seçebildi. Bu seçimi o an arkadaşça yaptı ama aslında o sahne koşulsuz şartsız Taek’i sevdiğinin göstergesi. Taek’i hesapsız sevdi ve bu sevgi adım adım aşka dönüştü.

Deok Sun’un Taek’e Olan Sevgisi

Deok Sun en çok Taek’i sevdi. Ama bu ilk başlarda arkadaş sevgisiydi. Fakat aşka dönüşebilecek bir arkadaş sevgisiydi. Kimse için göstermediği çabayı Taek için gösterdiğine şahit olduk. Taek’le kimseyle ilgilenmediği kadar ilgilendi. Onun için yemekler hazırladığı, odasını değiştirmek için muhteşem iletişim tekniğini kullandığı, Taek’i rahat ettirmek için elinden geleni yaptığı bölüm unutulacak gibi değil bence. Deok Sun Taek’i gerçekten çok sevdi. Hesapsız kitapsız sevdi. Onun kendisini sevip sevmediğini düşünmeden sevdi. Deok Sun Taek’i hiçbir şey düşünmeden sevdi.

Deok Sun ilk kez sevildiğinden emin değildi ama seviyordu. İlk kez sevilme şartını bir kenara bırakmıştı. Deok Sun ilk kez sevilme şartını bir kenara bırakarak sevme hissini deneyimliyordu. Taek randevularını iptal ettiğinde buna gerçekten kafayı taktı mesela. Jung Hwan ve Sun Woo olayınca “Ben sevilmeye layık değilim.” hüznüne şahit olurken bu sefer “Onun hiçbir şeyi değilim.” hüznüne şahit olduk. Sevilmeye değer olmama ihtimaline takılmıyordu, Taek’in kendisini sevmemesine üzülüyordu. Taek’in hiçbir şeyi olmama ihtimali onun canını yakıyordu. Odak noktası sevilme hissi değildi. Odak noktası sevdiği erkek tarafından sevilmemekti. Arada fark var. Deok Sun’un odak noktası ilk kez bir erkekti. Deok Sun ilk kez kendi hislerini umursuyordu ve aslında bu onu korkutuyordu. Çünkü bu hislerle nasıl baş edeceğini, ne yapacağını bilmiyordu

Öyle ki Taek’le öpüştükten sonra öpüşme hiç olmamış gibi davrandı.

Taek’in de bunun bir rüya olduğunu düşünmesini sağladı. Çünkü kendisinin de açıkladığı üzere korktu. Taek’i kaybetmekten korktu. Durum tuhaflaşırsa, işler yolunda gitmezse Taek’i kaybedebilirdi. Deok Sun bundan korktu. Kaybetmekten korktuğu tek isimdi Taek ve Deok Sun bunu göze alamadı. Bu yüzden sustu.

Fakat zaman geçtikçe ve büyüdükçe aşkı da büyüdü. Yine korkuyordu ama artık daha cesurdu ve Taek’le bir ilişki yaşamaya hazırdı. Taek zaten dünden hazır olduğu için, kendisi cesaret simgemiz olduğu için her zamanki gibi atak davrandı ve ilişkimiz başladı. Dolayısıyla diziyi izlerken Deok Sun’un gerçekten sevdiği kişinin Taek olduğunun da görülmesi gerekiyor.

Sürekli erkeklerin sevgisini karşılaştırıyoruz ama asıl önemli nokta Deok Sun’un kimi sevdiği aslında. Bu kız kukla değil ki. Bu kızın da bir kalbi var. Jung Hwan korkaklığının bedelini ödedi evet ama Jung Hwan korkak olmasaydı ve aralarında bir ilişki başlasaydı Deok Sun kendisini seven biriyle beraber olmuş olacaktı, kendisinin sevdiği biriyle değil. Sırf sevildiğinden emin olduğu için bir ilişkiye başlayacaktı ve bu Jung Hwan’a da haksızlık olacaktı.

Deok Sun Sadece Taek’i Sevdi

Deok Sun Jung Hwan’ın kendisini sevdiğini öğrenmeden önce Jung Hwan’a hiç yanaşmadı ki… Meşhur otobüs sahnesindeki o temastan ya da sokak arasında yaşadıkları temastan etkilenmesi gerekirdi normalde. Deok Sun bunlardan değil, deniz kenarında Taek’le olan temasından etkilendi. Hoşunuza gider ya da gitmez ama Deok Sun Jung Hwan’ı hiçbir zaman sevmedi. Onun sevdiği tek erkek Taek’ti.

Evet, tabii ki cesur olmak çok önemli. Ama siz cesur olduğunuz için karşı taraf sizi sevecek diye bir kaide yok. Cesaret aşkın en önemli bileşenlerinden biri ama ondan daha önemlisi var. O da kendini sevmek ve dolayısıyla kendi kalbini dinleyebilmek. Aşk, sevmeyi bilenleri ya da o süreçte sevmeyi öğrenenleri aşırı destekliyor bence. Tabii daha sonra cesur olanları da destekliyor. Ama bana sorarsanız en önemlisi sevmesini bilmek. Sadece Deok Sun açısından da söylemiyorum bunu. Jung Hwan da sevmesini bilmiyordu. Belki de bu yüzden çok üzüyor Jung Hwan beni. Ortada çok büyük bir sevgi var ama onu nasıl yaşayacağını, göstereceğini bilmiyor ve bu yüzden de üzülmeye mahkum oluyor… Bu çok üzücü ama gerçeğin ta kendisi aynı zamanda. Acı gerçek işte… Velhasıl bu aşk üçgenine hem sevmeyi öğrenmek hem de cesur olmak açısından bakmak gerektiğini düşünüyorum. Deok Sun “Başkalarının seni sevmesini bırak, sen kimi seviyorsun?” sorusuna cevap buldu ve bu çok değerli. O yüzden de bu aşk üçgeni belki de izlediğim en iyi aşk üçgeni.

Son Söz

Diziyle ilgili en büyük sorun “Bu kız kiminle evlendi?” sorusunu sordurmak için Taek’i hiç olmadığı birine dönüştürmeleri. Kendilerince buna cevap vermeye çalışmışlar ama kimse yememiştir. O hiç olmamış. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur sayın senarist. Taek o dağ ayısına dönüşmez. Dağ ayısına dönüşebilecek karakterler vardır tabii ki ama Taek o karakterlerden biri değil. İlk bölümlerden itibaren nasıl bir Taek yazdığınızı farkında değil misiniz acaba? Dünyanın en minnoş erkeklerinden birini yazdınız. O çocuk nasıl gelecekte gösterdiğiniz adam olsun? Orası tam bir saçmalık ve asla kabullenmiyorum. Benim gözümde Taek hala minik, saygılı, sevgi dolu bir bebek 😊

Ve finalde yine hepsi buluşsun isterdim. Dizi başladığı gibi bitseydi muhteşem olurdu bence. Ya da çocuklarını televizyon karşısında görseydik ve onlar da arkadan onları izleseydi o da çok güzel olabilirdi… Final tam istediğim kıvamda olmadı ama yine de en sevdiğim dizi. Reply 1988’in yeri ayrıdır bende. İyi ki böyle bir dizi çekmişler de iyi ki izlemişim diyor ve cümlelerimi sonlandırıyorum artık.

You may also like...

1 Comment

  1. […] ilk bölümüne bayılırsınız ve diğer bölümlerine de bayılacağınızı bilirsiniz. Mesela Reply 1988. Benim için yeri ayrıdır zaten. İlk bölümünde çok kaliteli ve güzel bir dizi olduğunu […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Travesti Eskort ,Pasif Travesti,istanbul Travesti, Beşiktaş Travesti, silivri Travesti, Halkali Travesti, Tuzla Travesti, Halkali Travesti, istanbul Travesti, istanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortistanbul Escort, Beylikdüzü Escort, Avcılar Escort, Gebze Escort, Üniversiteli Escort,balıketli Escort,zenci Escort,dominant Escort,Rus Escort,Rus Escortankara eskort,ankara escort