Başlığım çok arabesk oldu, değil mi? Aslında başka bir başlık da düşündüm ama en son bunda karar kıldım. Arabesk olsa da en hoşuma giden başlık bu oldu maalesef…

Bir gün aşklar biter hatıralar kalır. Ve bazen iyi ki de öyle olur. Çünkü bazı şeyler bitmeden bazı şeyler başlayamaz. Ve bazen devam ederse çok kötü hatırlanacak bir ilişkiyi güzel bir şekilde hatırlamanın yoludur bitirmek.

Bu dizide de iyi ki bitti dediğim bir ilişki var. Üzülmedim mi? Üzüldüm. Ama böyle olması gerekiyordu. Karakter analizi, durum analizi yapabildiğim muhteşem bir dizi izledim ve bu yüzden çok mutluyum. Aynı zamanda aile, arkadaşlık, sevgi, hayal, başarı temalarını da o kadar güzel işliyordu ki bu diziyi izlemeyen çok şey kaybeder. Sadece şunu belirtmek istiyorum; ergenken ya da olgunlaşmadan bu diziyi izlediyseniz ve beğenmediyseniz bir de lütfen olgunlaştıktan sonra izleyin. Bu dizi olgunların bayılacağı, olgun olmayanların ise “Of neden evlenmediler ya?” diyeceği bir dizi. O yüzden henüz olgunlaşmadıysanız olgunlaştıktan sonra bir kez daha izleyin bu diziyi. (Olgunluk/yetişkinlik derken yaştan bahsetmiyorum.)

Bu dizi size çok şey anlatıyor, çok şey öğretiyor çünkü. Alt metni çok iyi. Mutsuz son da değil. Sadece esas karakterler birlikte değil, ayrı ayrı mutlu, o kadar. Birlikte olsalardı mutlu olamayacak insanların ayrı ayrı mutlu olması neden mutsuz son olsun ki? Ben çok sevdim bu diziyi. Aşkla, sevgiyle öneriyorum! Şiddetle önermeye karşıyım da 🙂

Dizinin Konusu Ne?

Twenty Five Twenty One, 1998 Asya mali krizi sırasında geçiyor ve hayalleri, dostlukları, aşkı keşfeden genç karakterlerin hikayesini anlatıyor.

Na Hee Do, lise eskrim takımında yetenekli bir sporcu olmasına rağmen, mali kriz nedeniyle takımı dağıtılıyor. Ancak Hee Do pes etmiyor. Hayallerini gerçekleştirmek için mücadele ediyor. Bu sırada Baek Yi Jin adında bir genç adamla yolları kesişiyor. Yi Jin, ailesinin iflası nedeniyle zor günler geçiren ve ayakta kalmak için çabalayan biri.

Dizi, Hee Do ve Yi Jin’in inişli çıkışlı ilişkisini, bireysel mücadelelerini ve birbirlerine destek olarak hayallerine ulaşma çabasını işliyor. Ve tabii ki Hee Do ile Yi Jin’in arkadaşlarının da hikayelerini gösterip, onların yolculuğuna da dahil ediyor seyirciyi. Hem nostaljik bir atmosfer sunan hem de izleyicilere duygusal bir yolculuk yaşatan dizi, hayaller ve gerçekler arasındaki dengeyi de sorgulatıyor.

Hikâye; geçmiş ile günümüz arasında gidip geliyor ve bu da izleyiciye duygusal anlar yaşatıyor.

Özellikle Hee Do’nun kızının, annesinin çabasıyla gurur duyduğu her an ağlama sebebi olabilir. En azından benim için öyle oldu. Hee Do’nun kızının annesinin gençlik anılarından ders alması, sanki genç Hee Do arkadaşıymışçasına üzülmesi, ona destek olmak istemesi, Yi Jin’e öfkelenmesi, annesini sarıp sarmalamak istemesi beni çok duygulandırdı. Ve her şeyden önce annesinin çabasına âşık olmuştu. Bu da beni ayrıca etkiledi. Kızınızın size, çabanıza hayran olmasından güzel olan çok az şey vardır bence.

NA HEE DO İLE DETAYLI YORUMUMUZA BAŞLAYALIM

Hee Do Ko Yu Rim’e olan sevgisi hariç kendime çok benzettiğim bir karakterdi. Kendi hayallerinin peşinden inatla gitmesiyle, kendisi için, hayalleri için çabalamasıyla, kendisini ön planda tutup hareket etmesiyle kendime çok benzettim. Hee Do, Yi Jin’in peşinden koştu sayılır gerçi. O kısımlarda tam olarak kendime benzetmedim ama kendime benzettiğim bir repliği de var.

Yi Jin’in peşinden koştuğu sahnelerden birinde Yi Jin’e son zamanlarda en çok kimi düşündüğünü soruyor. Yi Jin ya cevap vermiyor ya da “Bilmiyorum.” diyor, o kısmı tam hatırlamıyorum şu an. Ama Hee Do’nun ne dediğini çok net bir şekilde hatırlıyorum.

Hee Do “Peki benim en çok kimi düşündüğümü bilmek ister misin?” diyor. Seyirci olarak “Seni.” diyecek sanıyoruz. Ama ne diyor biliyor musunuz? “Kendimi.” diyor. “En çok kendimi düşündüm.”

“Böyle biri olduğumu bilmiyordum.” diyor. Gurursuz birine dönüştüğünü düşünüyor ve “Sevince böyle oluyormuşum demek ki.” diye ekliyor.

O kadar güzel bir replikti ki… Hee Do aşkta da kendini önemseyen biriydi.

Niye Yi Jin’in Peşinden Koşuyordu?

Çünkü Yi Jin’i istiyordu. Hee Do Yi Jin’i elde etmek için Yi Jin’in peşinden koştu. Yi Jin için değil ama kendisi için. Paşa gönlü Yi Jin’i istediği için.

Yani evet, Yi Jin’in peşinden koşması konusunda benzemiyoruz. Kadının erkeğin peşinden koşmasını sevemiyorum, elimde değil. Ama kendini ön plana koyma konusunda benziyoruz. “Seni bekledim. Çünkü seni istedim.” diyor. “Buradayım çünkü son zamanlarda kendimi fazlasıyla düşünüyorum. Seni sevmek beni fazlasıyla değiştirdi ve daha ne kadar değişeceğim merak ediyorum.” diyor. Kendini, kendindeki olası değişimleri merak ettiği için Yi Jin’e adım atıyor.

Mesela Yi Jin’i öptüğü sahne de öyle. “Yeni yılda kendim için bir farklılık istedim.” diyor. Yine kendisi için, başkası için değil. Bence aşk, içinde bencillik barındıran bir duygu ama bunu herkes kabul etmez. Fakat Hee Do kabul ediyor. Bu yüzden de kendime çok benzettiğim ve sevdiğim bir karakter kendisi.

Ko Yu Rim’e olan sevgisini ilk bölümlerde fazlasıyla eleştirdim. Yu Rim ona ne yaparsa yapsın Yu Rim’i o kadar farklı bir yere koyuyordu ki… Bunu eleştirdim. Yu Rim’in o sevgiyi hak ettiğinden pek emin değilim açıkçası. Ama onun dışında o kadar bayıldığım bir karakter ki kendisi. Özellikle son iki bölümde kendimi izliyormuşum gibi hissettim, enteresan bir deneyimdi. Canım Hee Do’m; seni çok ama çok seviyorum.

Ayrıca karakter gelişimini izlemek de o kadar keyifliydi ki… İlk izlediğimiz Hee Do ile son izlediğimiz Hee Do kesinlikle aynı değildi. Ve Hee Do’nun adım adım nasıl değiştiğini o kadar güzel bir şekilde işlemişler ki hayran kalmamam mümkün değildi. Bunu da ayrıca sevdim.

Sözün özü; Na Hee Do, hayallerinin peşinden koşan, herkese, her şeye meydan okuma potansiyeline sahip, sevmesini bilen, sevdikleri için fedakârlık yapmaktan çekinmeyen, açık sözlü, başarılı muhteşem bir kadın karakterdi. Kendisini düşündükçe etkileniyorum ve belli ki bu uzun bir süre boyunca böyle olacak. Sırf onun için bile bu dizi izlenir. İzleyin.

Baek Yi Jin

Baek Yi Jin ailesinin iflasından sonra çöküşe geçen bir karakter. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ama doğal olarak bocalayan, düşe kalka bir şeyleri öğrenen bir karakter. Aşırı zenginlikten birden fakirliğe sürükleniyor ve bu hiç kolay değil. Her şey bir yana sırf bu sebeple bile Yi Jin’in psikolojik destek alması gerekiyordu. Tek başına hem kendisinin hem annesinin hem babasının hem kardeşinin hem de babasının borçlu olduğu tüm insanların yükünü taşıyor. Bu yük nasıl taşınır ki? Taşıyamıyor desek daha doğru olur. Çok zorlanıyor. İş bulmaya çalışıyor ama iş bulamıyor. Çünkü üniversiteyi yarıda bırakan kimseye iş vermiyorlar. Mali kriz yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmış olması kimsenin umurunda değil. Okulu bıraktı mı? Bıraktı. Herkes bu şekilde bakıyor ve bu da Yi Jin’i fazlasıyla zorluyor.

Ah Şu Aşağılık Kompleksi…

Ve işte tam da bu dönemde -en zor döneminde- karşısına Hee Do çıkıyor. Hee Do’nun varlığı Yi Jin’e iyi geliyor, Yi Jin’i gülümsetiyor. Yi Jin Hee Do sayesinde bambaşka bir dünya keşfediyor. Umut dolu bir dünya. Hee Do’dan aldığı desteğin de etkisiyle o kadar güzel bir şekilde ilerliyor ki… Fakat bunu farkında olmuyor. Kendisini asla yeterli bulmuyor. Uzun uzun ilişki yorumu yapacağım ama Yi Jin aşağılık kompleksi yaşayan biri olduğundan ilişki bitiyor aslında. Güçlü gözükmek adına kendi kabuğuna çekilip acılarını kimseyle paylaşmayan bir karakter haline dönüştüğünden muhteşem bir aşkı kaybediyor. Bence babası gibi olmaktan da korkuyor. Babasının yaşattıklarını yaşatmak istemiyor kimseye.

Tam anlamıyla kendine güvenmeden bir ilişkiye başlamazdı ona kalsa ve belki de böylesi daha iyi olurdu bilemiyorum… Sanırım Yi Jin kendini bulmadan gerçek aşkı bulmaması gereken bir karakterdi. Bazen ilişkilerde birinin size ayna tutmasına izin verirsiniz ve beraber büyürsünüz. Hee Do’nun karakteri beraber büyümeye müsaitti mesela ama Yi Jin öyle değildi. Yi Jin kendinden emin olmadan bir ilişki yaşamaya müsait değildi. Psikolojik destek alsaydı ilişkisi zarar görmezdi ama maalesef psikolojik destek de almadığı için ve kendi içinde de hiçbir şeyi çözemediği için aşkına veda etmek zorunda kaldı.

Neyse dediğim gibi uzun uzun yorum yapacağım ama Yi Jin’in psikolojik sorunlar yüzünden, yaşayabileceği muhteşem bir aşkı elinin tersiyle ittiğini düşünüyorum.

Toparlamak gerekirse Yi Jin; başarılı, sevgi dolu, sevimli, fedakâr ama aynı zamanda psikolojik sorunları olan, bu sebeple de hatalar yapabilen biri. Onu da çok sevdim ama ilişkisini sahiplenen bir erkek olmadığı için çok da eleştirdim. O yüzden psikolojik destek alsaydı keşke diyorum. Psikolojik destek alsaydı böyle olmazdı çünkü.

Neyse tamam, devam ediyorum 😊

Ko Yu Rim

Ko Yu Rim deyince ilk aklıma gelen kelime hırs oluyor. Ama bu hırs normal bir hırs değil. Kendisine ve çevresine zarar verebilen bir hırsa sahip. Na Hee Do’ya sırf hırsı yüzünden nefret kusuyor mesela. Çünkü Na Hee Do küçükken onu yenmiş ve o da hırs yapmış. Çok mantıksız ama böyle. Ve bu sebeple sürekli Na Hee Do’yu küçümsüyor.

Aslında sadece bu sebeple değil. Na Hee Do’nun ailesinin durumu Ko Yu Rim’in ailesinin durumuna kıyasla çok iyi. Yu Rim’in ailesi sürekli borç altında ve eskrim zengin sporu olduğundan aile aslında zorlanmakta. Ko Yu Rim ilk başlarda burs kazandığı için eskrime devam edebiliyor ama bursu olmasa ona maddi destek sağlayabilecek bir ailesi yok. (Çok önemli bir detay mı bilmiyorum ama bursu da Yi Jin’in ailesi kriz onları vurmadan önce veriyor. Yi Jin ile olan bağları oradan geliyor.)

Her neyse… Ko Yu Rim başarısız olsa eskrime veda etmek zorunda kalacakken Hee Do başarısız olduğu zamanlarda bile eskrime devam edebiliyor. Çünkü ailesinin durumu iyi. Bence Yu Rim içten içe bu durumu kıskanıyor. Onda da aşağılık kompleksi olduğunu düşünüyorum. (Aşağılık kompleksi analizi yapmak isteyen de bu diziyi izleyebilir…)

Onun dışında elbette başarılı, zeki, sevimli, hırslı bir kadın. Canlandıran oyuncu da (hem şarkıcı hem oyuncuymuş sanırım) çok güzel ve sevimli. Ama öfkeli olduğu zamanlarda saçlarını yolmak istediğim de bir gerçek. Neyse ilişkileri yorumlarken sahneleri ele alacağım zaten. Fakat kesinlikle oyunculuğu da gayet iyi. Bazen kendisine sarılmak istedim bazen de saçını yolmak istedim. Sağ olsun, duyguları enlerde yaşatan bir karakterdi…

Moon Ji Woong

Ve karşılarınızda dizinin ideal erkeği! Kendisine bayıldım. Yu Rim’i o kadar güzel bir şekilde seviyordu ki… Bir erkeğin nasıl sevmesi gerektiğine dair bir ders olarak bile okutulabilir. Abartıyor muyum? Sanmıyorum. Hataları tabii ki olmuştur ilişki içerisinde. Kimin yok ki? Ama aşkını sahiplenen ve aşkının peşinden cesurca koşan bir karakter olduğu için övgüyü hak ettiğini düşünüyorum.

Ji Woong’un da ailevi problemler vardı mesela ama o problemleri ilişkisine ve çevresine yansıtmayan güçlü bir karakterdi Ji Woong. Sevmesini bilen, sevimli, arkadaş canlısı muhteşem bir karakter izledim. Böyle bir karaktere bu dizide ihtiyaç vardı. Çünkü dediğim gibi Yi Jin sevmesini bilmeyen bir karakterken Ji Woong sevmesini bilen bir karakterdi ve bu dizide, bir kadının nasıl sevilmesi gerektiğini gösteren bir karakter gerekiyordu. O ihtiyacı da canım Ji Woong karşıladı. Seviyoruz kendilerini!

Ji Seung Wan

Bu karakter kusursuzdu. Benim için dizinin en mükemmel karakteridir. O kadar güçlü bir adalet duygusuna sahipti ki… Herkes Seung Wan gibi olsa dünya cennete döner zaten. Kendi çıkarlarını bir tarafa koyup, hakikati savunan bir karakterdi. Kendi çıkarlarıyla çatışsa da adaleti sağlamak için çaba gösteren bir karakter olduğundan yeri ayrıdır bende.

Hatta hemen bir sahnesinden bahsedip neden bu kadar sevdiğimi anlatayım.

Dizide şiddet sever bir öğretmen var. Öğrencilere dilediği gibi dayak atıyor. Seung Wan’ın en yakın arkadaşı Ji Woong’u da sık sık dövüyor ve Seung Wan elinden geldiğince buna engel olmaya çalışıyor. Zeki ve başarılı bir öğrenci olduğu için hiçbir öğretmen ona zarar vermek şöyle dursun bunu aklından bile geçirmiyor. Yani Seung Wan’ın kişisel olarak hiçbir problemi yok. Ama Ji Woong’a ya da başka bir öğrenciye şiddet gösterildiğini görünce kendini öne atıyor ve öğretmenine sesleniyor. Bazen “Bir sorum var, çözmeme yardım edebilir misiniz?” diyor, bazen bambaşka bir bahane sunuyor ve şiddete o anlık son verilmesini sağlıyor.

Fakat kesin bir çözüm olmadığı için ve şiddet aynı hızla, hatta artarak devam ettiği için en sonunda Seung Wan öğretmeni polise şikâyet ediyor. Tabii bu da bir işe yaramıyor. O sırada müdürleri Seung Wan’a şöyle bir soru iletiyor.

“Seung Wan, öğretmeninin şiddet gösterdiği öğrenci sen değilsin. Neden bu kadar uzatıyorsun?”

Seung Wan ise şöyle cevap veriyor.

“Çünkü beni ilgilendirmiyor diye sadece kendi işime bakarak yaşamak istemiyorum.”

Siz Kovmuyorsunuz Ben İstifa Ediyorum

Bu replik bile kendisine âşık olmam için yeterliyken bununla da kalmıyor. Öğretmeni kendisinden özür dilemesini istiyor yoksa okuldan atılacak. Bununla tehdit ediliyor. Evet, şiddet gösteren bir öğretmeni polise şikâyet ettiği için okuldan atılacak… Normalde Kore dizilerinde özür dilenecek bir şey yapılmadığı bilinse de özür dilendiğini görürüz. Fakat burada görmüyoruz. Seung Wan yanlış bir şey yapmadığını söyleyip “Bu okuldan ben ayrılıyorum.” diyor. “Siz kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum.” misali. Böyle kötü zihniyete sahip bir okulda okuyamayacağını söyleyip oradan ayrılıyor.

Annesiyle bunu konuşma sahnesi, haksızlıklara karşı sağlam duruşu, annesinin okula geldiğindeki tavrı, duruşu, Seung Wan’ın “Kime benzediğim belli oldu.” deyip içten içe annesiyle gurur duyuşu… O kadar güzeldi ki. Bu sahnelerin ve dolayısıyla Seung Wan’ın yeri apayrı bende.

 Seni çok seviyorum Seung Wan!

Shin Jae Kyung

Hee Do’nun annesi. Ama tanımı kesinlikle bununla sınırlı değil. Kızını tek başına büyütmüş, çok zorluk yaşasa da bu zorlukları tek başına atlatmış, kendi ayakları üzerinde duran, muhteşem, başarılı bir karakter.

İzlerken mutlaka sinirlenen olmuştur kendisine. Hee Do’nun tarafından bakıldığında kesinlikle üzücü sahneler var. Ama biraz da bu kadının tarafından bakmak gerekiyor.

Hee Do ile annesinin arasındaki kırgınlık babasının cenaze gününe dayanıyor. Jae Kyung kocasının cenazesine gidemiyor. Çünkü bir haber spikeri olarak işini yapmak zorunda ve tam da o anda bir flaş haber yayınına girmesi gerekiyor. Evet, “Başlarım flaş haberine. Kocan ölüyor.” diyebilirsiniz. Ama hayat böyle bir şey değil.

Kocasının öleceği zaten belli ve tek başına kızına bakmak zorunda olduğu da uzun zamandır belli. Bu kadın muhabirlikten spikerliğe güç bela adım atmış ama yeter mi? Yetmez tabii. Sizin en ufak hatanızı kollayıp üzerinize çullanmayı bekleyen insanlarla dolu bir yerdeyseniz, elbette yetmez. Burada da yetmiyor. Patronu Jae Kyung’u uyarıyor. Daha çok çalışmasına dair, daha iyi olması gerektiğine dair uyarıyor. Yoksa konumunu kaybetme riskiyle karşı karşıya. Patronu bunu açıkça söyleyerek Jae Kyung’u tehdit ediyor. Ve bunun üzerine Jae Kyung kocasının ölüm haberini alıyor. İki seçeneği var. Ya cenazeye gidecek ya da flaş haberi sunacak.

Hayat, romantik bir film/roman değildir arkadaşlar. Hayat inişleri çıkışları olan bir serüvendir, mücadeledir.

Bu kadın cenazeye gitseydi ne olacaktı?

Onu konumundan düşürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecekti. Belki de konumunu kaybedecekti. Kimse “Ama cenazesi vardı.” demeyecekti. Kimse kadının bahanelerini umursamayacaktı. Herkes onu nasıl alt edebileceğinin peşine düşecekti. Ve bu kadının tek başına bakmakla yükümlü olduğu küçücük bir kızı vardı. Ne yapabilirdi? En mantıklı karar elbette o haberi sunmaktı. O cenazeye katılmak kadına nasıl bir yarar sağlayacaktı? Geleceği için nasıl bir artısı olacaktı? Ama o haberi sunmanın artısı vardı. Belki de o kararı sayesinde kadın muhteşem bir spiker oldu.

Bunu kendi hırsı için yaptığını düşünmüyorum. İşini kocasından daha mı çok seviyordu? Elbette hayır. Geleceğini düşünen, aklını kullanan, zeki bir kadındı sadece. Üzülse de aklını kullanarak verdiği bir karar var ortada ve kesinlikle haklı. Diğer türlü Hee Do hanımefendi eskrime rüyasında devam edebilirdi… O maddi desteği kim sağladı ona? Kadın kızına söylenip duruyordu, doğru ama maddi desteği hiçbir zaman ondan çekmedi. Manevi destek konusunda sıkıntılar vardı evet onu da zamanla hallettiler neyse ki.

Bir sahnede…

Bir sahnede “Babana öfkeliyim. Beni yalnız bıraktığı için.” dedi mesela. Karakteri anlamamız adına önemli bir sahneydi. Adam da ölmeye can atmıyordu tabii ki ama burada mevzu bahis kadının tek başına nelere göğüs germek zorunda kaldığı… Eğer adam ölmeseydi kadın belki de kendini bu kadar kasmayacak, kızıyla daha güzel bir ilişkiye sahip olacaktı. Kocasına öfkelenmesi de çok insani ve Hee Do ile kocasının mezarına gittikleri sahne de çok etkileyici.

-Hee Do sen hala 13 yaşında mısın? (Bu soruyu sormasının sebebi bir önceki kavgalarında Hee Do’nun ben hala babamın öldüğü o yaştayım, cenazeye gelmediğin o yaştayım, büyümüyorum, büyümeyeceğim demesi…) Ben bunu söylemek için büyümeni beklemiştim. Hee Do… Ben babanı çok özlüyorum.

Ve hep beraber ağlıyoruz…

Ben bu sahnede çok ağladım mesela. Kadın da kocasının cenazesine gelmediği için zil takıp oynamadı sonuçta… Hayatın getirdiği bazı sorumluluklar var ve bu sorumlulukları yerine getirirken fedakarlıklar yapmak zorunda kalabiliyorsunuz. Bu kadını çok iyi anladım ve çok sevdim.

Aynı şekilde Yi Jin ile kızının ilişkisini desteklemesi de çok tatlıydı. Ya da kızı Yi Jin’le ayrıldıktan sonra kızının ilişkisine karışmaması hatta Yi Jin’e haber spikerliği görevini vermesi… Bence idol olarak görülebilecek muhteşem bir kadın karakterdi. Yi Jin’in idolü olmasına şaşmamalı. İdolünün, eski sevgilisinin annesi olması da kaderin cilvesi işte 😊

Karakter yorumu yapacakken sahne yorumu yaptık ama olsun.

Dediğim gibi, çok iyi anladığım, çok sevdiğim, çok zeki, başarılı, hırslı, ailesini çok seven, kızını çok seven, kızı anlamasa da onun iyiliği için çabalayan muhteşem bir kadındı. Sarın sarmalayın bu karakteri.

Tamam artık bu kadar karakter analizi yeter! Yorumlayabileceğim birkaç karakter daha var aslında ama bu karakter yorumu kısmını daha fazla uzatmak istemiyorum ve hemen aşk yorumuma geçiyorum!

AŞK: BİRLİKTE BÜYÜMEK VE BAZEN DE BIRAKABİLMEK

Öncelikle şunu söyleyeyim. İkilinin ilk bölümlerdeki enerjisi muhteşem ötesiydi. Tanışma anları komikti ve o anla ilgili şöyle bir yorum okudum, çok güldüm.

“Tanışma anları çok gerçekçiymiş gibi sonlarını gerçekçi yapmışlar… Aman ne güzel.”

Komik bir tanışma hikayesi olduğu doğru. Ben gerçekçi değil demem. Eğlenceli derim. Çok eğlenceli bir tanışma anıydı bence ve sonrası da çok eğlenceliydi. İlişkileri sadece eğlenceli değildi, duygusaldı da. Ama yine de yorum komik tabii 😊

Yİ JİN’DEN BAŞLAYALIM

Karakter analizi yaparken söylediğim gibi çok zor şeyler yaşamış ve yaşamaya devam eden biriydi Yi Jin. Ve en güzel desteği ona bu süreçte Hee Do verdi. O da o desteği kabul etti.

Yi Jin babasının borçlu olduğu iki adam tarafından psikolojik şiddete maruz kalırken Hee Do tüm bunları gördü. O an tam olarak ne yapacağını bilemedi aslında. Hem destek olmak istiyordu hem de ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ben o sahnede Hee Do’yu değil de Yi Jin’i gözlemledim. Hee Do’dan kaçacak mı yoksa Hee Do’nun desteğini kabul edecek mi, benim için önemli olan oydu.

Çünkü şöyle bir gerçek var. Güçlü gözükmek isteyen erkek, ağladığı ya da kendini güçsüz hissettiği durumlarda kabuğuna çekilir. O sahnede Yi Jin, Hee Do’dan uzak dursaydı şaşırmazdım o yüzden. Henüz tanımadığı biriydi Hee Do ve neden onunla acısını paylaşacaktı ki? Fakat paylaştı. Hee Do’nun yanında olmasına izin verdi. İlk bölümlerde Yi Jin, Hee Do’nun kendisini desteklemesine izin verdi. Acısını Hee Do ile paylaştığı o gece Hee Do ile çocuklar gibi eğlendiler mesela. Sevgili olduklarında bile o kadar flörtöz olmadılar bence.

Ve gecenin sonunda…

Ve gecenin sonunda Hee Do flörtözlüğü arttıracak o cümleyi kurdu.

Yi Jin babasının borcu yüzünden alacaklılara “Size bir daha asla mutlu olmayacağıma dair söz veriyorum.” demiş, Hee Do da bunu duymuştu. İşte gecenin sonunda Hee Do bu cümleye atıfta bulunarak şöyle dedi.

“Bugün o adamlara ne dediğini hatırlıyor musun? Bir daha asla mutlu olmayacağını söylemiştin. Ben buna karşıyım. Bu zaman, her şeyini elinden aldı. Bir de mutluluktan vazgeçemezsin. Ama onlara da söz verdin… Şuna ne dersin? Bundan sonra benimle takılırken mutlu olabilir ve bunu sır olarak saklayabilirsin. Sadece ikimizken mutlu olalım. Geçici bir şey olsa da. Bu bizim küçük sırrımız olur.”

Hee Do burada flört ettiğini farkında değildi bence ama fazlasıyla flörtözdü ve Yi Jin bundan etkilendi. Şu bakışa bakar mısınız? Nasıl da mutlu oldu… Bence Yi Jin’in Hee Do’dan hoşlanmaya başladığı an bu andır.

Ve Gerçekten de Beraberken Mutlu Olmaya Başladılar

Birbirlerine destek oldular. Beraberken mutlu oldular. Yi Jin üzgünken Hee Do nasıl destek olduysa Hee Do üzgünken de Yi Jin destek oldu.

Hee Do, milli takım elemelerine gireceği için hem çok heyecanlı hem de çok gerginken Yi Jin onun rahatlamasını sağladı. Yi Jin’in Hee Do’ya olan desteğini izlemek de çok keyifliydi. Hatta bahsettiğim sahnede Yi Jin de fazlasıyla flörtöz -ki ben bu sahnelere de bayıldım.

Hemen o flörtöz repliği bırakıyorum buraya.

“Herkes senin gibi azimli olmak ister. Kaybetmekten ve başarısız olmaktan korkmadan yaşamak ister. Bazen keşke senin gibi olabilsem diyorum. Sanırım bu, zihinsel olarak zayıf hissettiğimde neden seni özlediğimi açıklıyor.

Hee Do… Kaybetme konusunda açık ara en tecrübeli eskrimci sensin. Bu kayıplar, yukarı çıkan bir merdiven inşa etmen için gereken basamaklardı. Bir düşün. Şimdi en yüksek merdiven sende. Tırmanmak için acele etme ve istediğini al.”

İlk kısım flörtöz, ikinci kısım destekleyici aslında. Ama ikinci kısımdaki mimikleri de fazlasıyla flörtöz olduğu için genel olarak flörtöz olarak yorumluyorum. Dizinin bu bölümlerindeki enerjilerine cidden bayılıyorum.

Bu sahnenin devamında Hee Do “Neden beni destekliyorsun?” diye soruyor. “Annem bile desteklemiyor. Sen niye beni destekliyorsun?”

Ve Yi Jin diyor ki: Çünkü bana umut veriyorsun. Senin için daha fazlasını istiyorum.

Bu ilişkinin analizi yapılırken bir sürü şey yazılıp çizilebilir ama gerçek şu ki bu ilişki Hee Do, Yi Jin’e artık umut veremediği için bitti.

Beraber Değilken Beraber Olabilmek

Bu çift sevgili değilken daha çok sevgili gibiydi ve o sahneler gerçekten çok güzeldi.

Mesela Yi Jin’in taşınması gereken bir dönem oluyor ve o dönemde Yi Jin ile Hee Do yan yana olmasalar bile yan yana gibi hissediyorlar. Birbirlerine destek oluyorlar ve bu sayede umut doluyorlar. Özellikle Yi Jin, Hee Do’nun desteğiyle güç buluyor ve bu sahneler çok değerli.

Peki sonra ne oluyor? Ne oluyor da Hee Do Yi Jin’e destek veremeyecek duruma geliyor?

Hemen söyleyeyim. Hee Do gerçekten de Yi Jin’in dediği gibi merdivenleri çıkıyor. Hee Do çok başarılı oluyor. Açıkçası bir süre sonra Hee Do’nun desteğe ihtiyacı da olmuyor. Fakat Yi Jin hala düşe kalka bir şeyleri öğreniyor. Hala üzülüyor, hala kendini başarısız hissediyor. Yi Jin kendini yeterli göremezken Hee Do kendini yeterli görmeye başlıyor. Yi Jin desteğe ihtiyacı olanın artık sadece kendisi olduğunu düşünmeye başlıyor ve bu sebeple de ihtiyacı olduğu anda Hee Do’ya derdini açmıyor. Bazen iş yerindeki arkadaşıyla dertleşiyor, bazen içkiye sarılıyor ama artık Hee Do ile dertleşmiyor. Çünkü kendini yetersiz hissediyor. Sebep bence bu kadar basit.

Zaten Hee Do ile ilişki başlatmamasının sebebi de kendisini yetersiz görmesi.

Hee Do bir süre sonra hislerini farkına vardığında ve bunu Yi Jin’e açıkladığında (Açık açık seni seviyorum demiyor tabii. Kafasının karışık olduğundan bahsediyor sadece) kendisini Yi Jin’e layık bulmadığından da bahsediyor. Evet, aslında o zamanlar Hee Do kendini Yi Jin’e layık bulmuyor. Ama daha çok “O yetişkin. Ben hala bir çocuğum.” diye düşünüyor. Halbuki onun çocukluk dediği şey, hayattan zevk almak bence.

Her neyse… Hee Do böyle düşünürken Yi Jin de aynı şekilde düşünüyor aslında. Sadece açık açık söylemiyor. Yani o da kendisini Hee Do’ya layık görmüyor ama bunu dile getirmiyor. Hatta Hee Do’nun bu kadar açık sözlü olmasından etkilenip “Neden bu kadar açık sözlüsün?” diyor. Keşke ben de senin gibi olabilsem der gibi…

BİR GÖKKUŞAĞI MESELESİ

Ve Hee Do bir süre sonra yaşadıkları şeye bir isim vermek istiyor. Adını koyalım şeklinde değil tabii. Ama kendilerine has özel bir isimleri olsun istiyor. “Yani evet, bunun adı aşk değil ama arkadaşlık da değil. Bize bir isim koyalım.” diye düşünüyor ve Yi Jin de “Gökkuşağı diyelim.” diye yanıt veriyor. Yi Jin aralarındaki ilişkiye, yaşadıkları şeye gökkuşağı benzetmesi yapıyor ve ben burada eriyip bitiyorum…

Bu kısımda aşırı etkilendim gerçekten de. Yi Jin için Hee Do; hayatında yaşadığı fırtınalardan, gözyaşlarından sonra umut etmesini sağlayan bir Güneş. Yi Jin bu benzetmesiyle ilişkilerinin umut etmek üzerine kurulu olduğunu anlatıyor ve bu da çok etkileyici. Aynı zamanda gökkuşağının sonsuza kadar gökyüzünde kalmaması da ilişkilerinin sonsuz olmadığına ama hep özel olacağına ve mucize gibi hatırlanacağına dair bir işaret. Hangimiz gökyüzünde gökkuşağını görünce mutlu olmayız ki? Ama gökkuşağı sonsuza kadar orada durmaz. Yine de bu onu gördüğümüz anlarda bir mucize olduğu gerçeğini de değiştirmez. Yetişkin Hee Do’nun da dediği gibi:

Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Her şey anlıktır, akıp gider. Ama bu her zaman kötü bir şey değildir.

GÖKKUŞAĞI DEĞİL, BUNUN ADI AŞK

Evet, kısa bir süre sonra Yi Jin kendi hisleriyle yüzleşiyor ve hissettiklerini Hee Do ile paylaşıyor. “Bunun adı gökkuşağı değil, bunun adı aşk.” diyor. O sahne çok güzel. Bu sözün üzerine Hee Do’nun şok olup “Ben o kadar yoğun duygular hissettiğimi sanmıyorum.” deyip gülmesi de çok tatlı. Hee Do zaten aşırı tatlı bir karakter. Kim Tae Ri’yi ilk kez izledim ve çok sevdim.

Hikâyeye geri dönecek olursak, Yi Jin Hee Do’nun cevabına gülüp bunun önemli olmadığını söylüyor. O sevse de sevmese de Hee Do’yu seveceğini dile getiriyor. O sahneler sizi yumuş yumuş yapan sahneler. Açıkçası ben aşığım o sahnelere. Bunun öncesinde Hee Do’nun Yi Jin’e “Sen benim olmalısın.” dediği bir sahne de var. O da aşırı komik.

İlişki başlamıyor

Fakat ilişkinin başladığı da yok. Birbirlerinden hoşlanan ama sevgili olmayan bir çift izliyoruz. Bunun sebebini ilk başta Hee Do’nun hazır olmaması olarak düşünmüştüm. Ama aslında Yi Jin hazır değilmiş. Yi Jin kendini Hee Do’ya layık görmüyormuş. E dolayısıyla da ilişkiyi başlatacak bir adım atmıyor. Ama kızı asla yalnız da bırakmıyor. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi diye düşündüğümde kötü bir şey olduğu sonucuna varıyorum. Çünkü zamanla Hee Do ile ilişki başlatma, sevgili olma gibi bir derdi olmadığını anlıyoruz. Hee Do ile vakit geçirmesini seviyor. Hee Do’yu seviyor. Fakat Hee Do ile sevgili olmak istemiyor. Hee Do bir gün sevgili olacaklar umuduyla vakit geçirirken Yi Jin sevgili olmayı düşünmeden vakit geçiriyor. Yi Jin ilişkilerinin bu boyutuyla yetinmeye çalışıyor ve bu yaptığı doğru değil.

Hee Do’ya umut veriyor çünkü. “Seni seviyorum.” diyen biriyle bir gün sevgili olacağınızı düşünürsünüz doğal olarak ve o size adım atmıyorsa siz ona adım atarsınız. E çünkü o sizi seviyor, bilirsiniz ve adım atmaktan da korkmazsınız. Üstelik bu kişi eski sevgilinize “Hee Do’yu seviyorum ve seni ona layık bulmuyorum.” şeklinde bir konuşma da yaptıysa ve siz bunu duyduysanız daha da güvenle hareket edersiniz. Hee Do da güvenle hareket ediyor.

Eski Sevgili…

Bu arada eski sevgili konusunda parantez açayım. Hee Do’nun 2 hafta boyunca bir sevgilisi oluyor. O sahneler de çok komik ama komik kısmı bir kenara bırakarak konuşalım.

Hee Do Yi Jin’e hisleri olduğunu farkında değilken ya da bunu kendisine itiraf edememişken 2 hafta boyunca biriyle çıkıyor. Fakat Yi Jin’i fazlasıyla düşünmeye başladığından çocuktan ayrılıyor. “Benim senden daha çok düşündüğüm biri var.” diyor. Adını koyamasa dahi biriyle çıkmayı doğru bulmuyor. Hee Do çivi çiviyi söker mantığını benimsemeyen biri olduğu için de çok sevdiğim bir karakter. Başkasını düşünüyorum ama onunla oluru yok deyip ilişkisine devam etmiyor. Ne olursa olsun kalbinde başka biri olduğundan şüphelendiği için sevgilisine haksızlık etmek istemiyor ve ayrılıyor. Sevgili dediğimiz de tam sevgili sayılmaz ama olsun. Buradaki esas nokta kimseyi kandırmak istemeyen en başta da kendini kandırmaktan kaçan muhteşem bir karakter olması.

Dolayısıyla yetişkin Hee Do’nun eşini gerçekten çok sevdiğini düşünüyorum ben. Daha sonra yorumlamayı unuturum diye aklıma gelmişken yazmak istedim. Hee Do, şu an her kimle evliyse gerçekten sevdiği için evli. Yi Jin’i eskisi gibi sevmediği, düşünmediği için evli. Hee Do kararını verdi, üzüldü, acısını çekti fakat sonra önüne baktı ve âşık oldu. Âşık olduğu o kişiyle de evlendi. Ve o kişiden çok sevdiği bir çocuğu da oldu.

Hee Do’nun çocuğuna olan tavrı da o kadar güzeldi ki… Hee Do tam olarak böyle mükemmel bir anne olurdu zaten, aksi beklenemezdi ve Hee Do sevmediği bir adamdan çocuk sahibi olacak bir karakter değil. İlk aşkıyla evlenmedi evet ama gerçekten âşık olduğu biriyle evlendi. Ben buna inanıyorum. Hem eşine hem çocuğuna hem de ailesine aşık bir karakter bence Hee Do.

Neyse Devam Edelim…

Hee Do Yi Jin’i 2000 yılına girerken öpüyor. “Yeni yılda kendim için bir değişiklik istedim.” diyor. Yi Jin ne yapıyor peki? İnsan o öpüşe karşılık verir, romantik bir an yaşatır, sevgi sözcükleri söyleyip o anı unutulmaz kılar… Ama Yi Jin Bey ne derse beğenirsiniz? “Seni eve bırakayım.” diyor… Hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi seni eve bırakayım diyor. Korkak çocuk! Şu an çok öfkeliyim. Dokunmayın bana.

Hee Do’ya bu sahnede çok üzüldüm. “Dünyanın sonu gelsin! Niye gelmedi ki!” dediği kısımda da çok güldüm ve bu kısımları günlükten okuyan Hee Do’nun kızının “Hani seviyordun Yi Jin?” diye öfkelenmesine de bayıldım. O kısımdaki geçişler de çok güzeldi. Hee Do’nun kızının, geçmişteki annesini teselli edişi de çok güzeldi. Hee Do ile kızı, Hee Do’nun eskiden yazdığı günlük sayesinde çok güçlü bir bağ kurdular ve ben bunu çok sevdim. O kısımlarda ağladığım kadar dizinin hiçbir sahnesinde ağlamadım bu arada. Bana kaliteli anne-kız hikayeleri izletin ve nasıl salya sümük ağlıyorum izleyin 😊

Yi Jin ile Hee Do kısmına dönecek olursak

Yi Jin ile Hee Do kısmına dönecek olursak Yi Jin Hee Do’ya yüz vermiyor. Sevmesine rağmen yapıyor bunu ve bu korkaklığı benim sinirimi bozuyor. Peki neden bu kadar korkak? Çünkü Yi Jin Hee Do için hayal kırıklığı olacağını düşünüyor. “Ben Hee Do’ya hayal kırıklığı yaşatacağım.” diye düşünüyor. Kendine güvenmiyor. Aslında kendini sevmiyor. Kendini Hee Do’ya layık bulmuyor. Kendini başarısız buluyor. Ayrılık sahnelerinde de ayrılmak istememesine rağmen “Senin için hayal kırıklığı olduysam bitsin tabii.” gibi bir cümle kuruyor. Tamamen özgüven eksikliği ve aşağılık kompleksi yani…

Ama Hee Do o kadar seviyor ve Yi Jin’in peşinden o kadar çok koşuyor ki Yi Jin de sevdiği için en sonunda dayanamıyor ve Hee Do’yu öpüyor. Şükür moment.

Yeri gelmişken söyleyelim kadının daha çok sevdiği ilişki sıkıntılıdır arkadaşlar. Aksini söyleyen yalan söylüyordur, inanmayın.

Bu sahnede Yi Jin “Peki tamam bunu deneyelim Na Hee Do.” diyor. Sağ olun Yi Jin Bey lütfettiniz… “Seninle yapabileceğim her şeyi yapacağım. Kendini hazırla.” diye de ekliyor.

Yapılabilecek her şeyi yaptıklarını da sanmıyorum bu arada. Yi Jin sırf laf kalabalığısın, başka bir şey değil. Evet, ben Hee Do’nun Yi Jin’i Yi Jin’in Hee Do’yu sevdiğinden daha çok sevdiğini ve bunun Hee Do’yu yorduğunu düşünüyorum. Kızın çabasıyla başlayan ve hatta devam eden bir ilişkiydi onlarınkisi. Küçücük bir sorunda Yi Jin’in dağıttığı ve ilk çare olarak Hee Do’dan uzak durduğu bir ilişkiydi. Gerçekten sevmesini bilen erkek çözüm bulur, sevmesini bilmeyen erkek de bahane bulur. Yi Jin sürekli bahane bulan bir karakterdi.

İlişki başladıktan sonra güzel zamanları oldu tabii ki. Her şey iyiyken Yi Jin iyiydi zaten. Çabası olmadı demiyorum. Tabii ki ilişki başladıktan sonra Yi Jin de çaba gösterdi ama ilişkiyi devam ettiren Yi Jin’in değil Hee Do’nun çabasıydı. İyi zamanlarda herkes çaba gösterir zaten. Peki zor zamanlarda da ilişkin için çaba gösteriyor musun? Önemli olan bu.

Yi Jin zor zamanlarda çaba falan göstermiyordu. En rahatsız edici erkek profillerinden biri. Nam Joo Hyuk sen bile bu erkek profilini güzellememi sağlayamazsın. Bahsetmedim ama benim Nam Joo Hyuk sevdam çok büyüktür, fakat sırf oyuncuyu seviyorum diye karakteri övecek değilim.

En Tehlikeli Erkek Profili

Şu sıfata tehlikeli erkek profili dediğim için üzgünüm ama öyle 🙂

Ben Yi Jin karakterindeki erkeklerin en tehlikeli erkek profili olduğunu düşünüyorum. Çünkü şerefsiz, şerefsizdir zaten. Bunu bilirsiniz. Uzak durup durmamak elinizdedir. Ama Yi Jin gibiler şerefsiz değildir. Güzel de sever. Azıcık da manipülatiftir. Ayrılık sahnelerinde “Ben mi hatalıyım yani?” diye sorup durması, Hee Do’nun olgun bir şekilde “Kim hatalı onu tartışmak istemiyorum, bitsin istiyorum.” demesine rağmen bu hata kısmına inatla odaklanıp “Neden beni anlamıyorsun!” deyip kızın kendini suçlamasını sağlamaya çalışması manipülatif bir erkek profili olduğunu kanıtlıyor.

Hani eğer “Bu karakter anlaşılmak istiyordu sadece.” diyecek olursanız ben de derim ki “Bunu istemesi için onun da Hee Do’yu anlamaya çalışması gerekiyordu.”

 Yi Jin inatla Hee Do’yu anlamaya çalışmıyordu ama Hee Do onu anlamaya çalışsın istiyordu. İşte bu tür karakterler çok tehlikelidir.

Çünkü baktığınızda kötü bir insan değildir. İlişki içerisinde de kötü biri değildir. Her şey iyiyken sevgisini çok güzel bir şekilde hissedersiniz. Ama küçücük bir sorunda manipülatif tarafını ortaya çıkarıp kendinizi sorgulamanıza sebep olur. O yüzden tehlikeliler. Çünkü sizi içten mahvederler. Mahvolduğunuzu farkında olmadan mahvolursunuz. Şerefsizlerden uzak durmak çok da zor değildir ama bunun gibi manipülatif erkeklerden uzak durmak -eğer bilinçli değilseniz- çok da kolay değildir. O yüzden bu tür karakterleri çok tehlikeli buluyorum. Yi Jin de bu karakterlerden biriydi maalesef…

İLİŞKİ BAŞLADIKTAN SONRAKİ İLK PROBLEMİMİZ

Mesela ilişki başladıktan sonra bir sorunumuz oluyor. Aslında Yi Jin Hee Do’ya açık açık kendinden bahsetse bu bir sorun olmayacak ama tabii ki sorun oluyor. Çünkü Yi Jin susuyor, asla konuşmuyor.

Sorun şu. Yi Jin’in Ko Yu Rim ile ilgili bir haber yapması gerekiyor. Yaptığı haber Yu Rim’i kötü etkileyecek ama sonuçta Yi Jin de bir muhabir ve bu haberi yapmak zorunda. Ben asla “Neden bu haberi yaptın?” demiyorum. Tabii ki de yapacaksın, senin işin bu. Yu Rim de “Neden böyle bir haber yaptın?” demiyor zaten. O da Yi Jin’in işi olduğunun bilincinde. Yine de güveni ve sevgisi sarsılmıştır mutlaka ama olay Yu Rim’in ne hissettiği de değil. Olay Yi Jin’in Hee Do’ya hiçbir şey anlatmaması.

Ah Hee Do’m

Hee Do Yi Jin’e “Bunu nasıl yaparsın?” diye sorduğunda tam bir manipülatif erkek profili olarak “Ben buyum kızım.” diyor. “Benden uzak dur. Bir gün senin hakkında da haber yapabilirim.” Yani tabii cümleleri böyle değil ama bu anlama gelecek şekilde konuşuyor ve sinir bozuyor. Hiç sevmiyorum bu tarz erkekleri, hiç.

Burada Hee Do’ya kendini anlatsa, hüznünü paylaşsa bambaşka bir tepki görecek Hee Do’dan. Ama hayır, o bunu yapmıyor. İlk zamanlarda derdini Hee Do ile paylaşan Yi Jin artık kapalı bir kutu haline geliyor. Hee Do Yi Jin’i tanıyamıyor.

Sorun o tartışma anı da değil. Çünkü zaten o an yaşanmadan önce Yi Jin’in Hee Do’ya her şeyi açıklaması gerekiyordu. İlk bölümlerdeki Yi Jin, Hee Do’ya kendini anlatırdı, onun desteğini almaktan çekinmezdi. Ama bu bölümlerdeki Yi Jin asla bunu yapmıyor. Hee Do kendisine sorduğunda cevap vermediği gibi öncesinde de hiçbir şey anlatmıyor.

İLK BÖLÜMLERDEKİ Yİ JİN NE YAPARDI?

İlk bölümlerdeki Yi Jin Hee Do’ya derdini anlatırdı. “Bir haber yapmam gerek ama bu Yu Rim’i kötü etkileyecek ve işin içinden çıkamıyorum.” derdi. Hee Do da ona destek olurdu. Ama bu bölümlerdeki Yi Jin asla bunu yapmıyor dediğim gibi ve bu çok rahatsız edici. Kendini anlatmadan anlaşılmayı beklemesi çok sinir bozucu. Evet, çok sinir bozucu ama yine de Hee Do onu anlıyor. Hee Do onu her şeye rağmen anlıyor. Sözde Yi Jin yetişkin… Olur, görürsem söylerim. Olgunluk namına hiçbir emare yok Yi Jin’de maalesef. Hee Do ilişki içerisinde Yi Jin’den çok daha olgundu.

Yi Jin’in köprüde ağladığı bir sahne var mesela. O sahnede Yi Jin’e üzülen vardır mutlaka ama ben üzülmedim. Ben Yi Jin’e sinirlendim. Kendini yalnızlığa mahkûm edip sonra da ağlaması beni sinirlendiriyor. Halbuki istese onun yanında olacak biri var. Hee Do var ama o ondan da kaçıyor. Herkesten kaçıyor…

Yine de o an, Yi Jin ağlarken, Hee Do Yi Jin’i görünce yanına gidiyor ve ona destek oluyor. Yi Jin kendisini anlatmadan Hee Do, Yi Jin’i anlıyor. Ama böyle olmamalı. Bir yerden sonra anlamak değil, anlaşılmak istiyorsunuz. Bir denge istiyorsunuz. Bu dengesiz hareketlerin sonu hüsran işte. Hee Do kesinlikle bu muameleyi hak eden biri değildi.

Her şeye rağmen “Bana sırtını yasla. Sana destek olmak istiyorum. Ben her zaman yanındayım.” diyen bir kadın var.

Hatta uyarıyor ve diyor ki: Kız arkadaşın olarak sana ait olan her şeyi paylaşacağım. Her şeyi. Üzüntün, mutluluğun, umutsuzluğun da dahil. O yüzden işler zorlaştığında saklanma. Benim payımı bırak. Bana sırtını yaslamazsan yalnız kalırım. Acı çekerken birlikte acı çekelim. Bu yalnız acı çekmekten yüz kat daha iyidir.

Bunun üzerine bu çocuğun akıllanması lazımdı ama akıllanmıyor. Yine tek başına acı çekmeye devam ediyor. İş için New York’a gidiyor. Bunda bir problem yok. Tabii ki gidebilir. Ama New York’tayken Hee Do’dan uzaklaşıyor. Kalben uzaklaşıyor ve Hee Do da biz de bunu hissediyoruz. Eskiden derdini paylaşan, Hee Do’nun varlığıyla umut dolan Yi Jin yok. Hee Do Yi Jin ile telefonda konuşurken yine destek olmaya çalışıyor. Fakat Yi Jin artık Hee Do’nun sözleriyle umut dolmadığını söylüyor. Hee Do telefonu kapatıyor ve diyor ki:

Sana hala desteğimi gönderiyorum. Ama ne kadar gönderirsem o kadar uzaklaşıyoruz…

İşte bu ilişki o an bitti. Hee Do o an, bu ilişkinin bitmesi gerektiğini anladı. O yüzden ayrılık sahnelerinde değil ama bu sahnede ağladım. İlk bölümlerdeki destek dolu ilişkinin bu raddeye gelmesi beni çok üzdü. Hee Do’nun hayal kırıklığı o kadar yaraladı ki beni… Evet, Yi Jin sen Hee Do için bir hayal kırıklığı oldun. İlk bölümlerdeki Yi Jin’in geldiği hale bak… Of çok üzücü.

Yİ JİN SÖZÜNÜ TUTMUYOR

Yeni yıla girerken beraber olacaklarına dair söz veren Yi Jin sözünü tutmuyor. Bu arada beraber olmaları için illa bedenen Hee Do’nun yanında olmasına gerek yok. Biz ilk bölümlerde uzakken yakın olduklarını gördük, izledik. Sorun ülkeler arası mesafeler değildi. Problem kalpleri arasındaki mesafeydi.

Sorun şehirlerde değildi, biz tam yalandık dırı dırı dım 😀

Tamam tamam sulandırmadan devam ediyorum.

Yi Jin, Hee Do’ya sağlam bir mesafe koyuyor. Yoksa telefonda da konuşabilirlerdi. Yeni yıla beraber girmeseler de birbirlerini yanlarında hissettiklerini de söyleyebilirlerdi ama söylemediler. Çünkü hissetmediler. Çünkü bu ilişki bitti.

Üstüne üstlük Yi Jin orada kendi isteğiyle kalmaya karar vererek New York’ta kalma süresini uzatıyor. Ve bunu Hee Do’ya danışmıyor bile. Danışmayı geçin, haber bile vermiyor. Hee Do bunu annesinden öğreniyor. Eğer biriyle bir yola girdiyseniz böyle kararları alırken ona bundan bahsetmek zorundasınız. Evet, zorundasınız. Kimse sizi anlamak zorunda değil. Kimse sizi teselli etmek zorunda değil. Beraber olduğunuz hiç kimse sizi pışpışlamak zorunda değil. Sevgi de bir yere kadar sonuçta. Hee Do dayanabileceği yere kadar dayandı. Fazla bile dayandı.

Yi Jin Ne Yapmalıydı?

Ben Yi Jin New York’ta çalışmasaydı demiyorum. Ben tüm bunları Hee Do ile konuşmalıydı diyorum. Kafasındaki her şeyi, tüm karmaşasını, tüm hüznünü Hee Do ile paylaşmalıydı ya da bir uzmandan psikolojik destek almalıydı. O zaman zaten otomatik olarak doğru kararı verebilirdi. Ama Yi Jin bu ilişkiyi kurtarmak için -hadi kurtarmayı da geçin- Yi Jin bu ilişkiyi ayakta tutmak için hiç çaba göstermedi. Başından beri böyleydi. Ve tek çabayı gösteren taraf ilişkiyi bitirmek istediğinde doğal olarak ilişki bitti.

Dediğim gibi sorun Yi Jin’in işi falan değil, sorun Yi Jin’in bir ilişkide olduğunun bilincinde olmaması. Sorun problemlerini Hee Do ile paylaşmaması. Sorun kendini sevgilisinden saklaması; biriyle el ele yürümek ne demek, biriyle bir yola baş koymak ne demek bilmemesi ve öğrenmeye de çalışmaması. Problem, Yi Jin’in kendini sürekli haklı görmesi. Sorun kendini asla Hee Do’nun yerine koymaması ama Hee Do’nun kendisini onun yerine koymasını beklemesi. Sorun Yi Jin’in her şeyden önce kendini sevmemesi. Yi Jin’in sorunu kendini hayal kırıklığı olarak görmesi. Sorun Yi Jin’in özgüven eksikliği. Sorun Yi Jin’in aşağılık kompleksi. Evet sorun Yi Jin arkadaşlar.

SORUMLU KİM?

Hee Do’yu sorumlu tuttuğum tek bir an bile olmadı. Hee Do sevmek dışında hiçbir şey yapmadı -ki yaşı naz yapmaya, trip atmaya, sorun çıkarmaya müsaitti. Ama hep anlayış gösterdi. Zaten küçüklükten beri ailesine, çevresine hep anlayış göstermiş biri. Sevgilisine de anlayış gösterdi. Çünkü çok sevdi. Hee Do sevdiği kadar sevildiğini de hissetmek istedi. Hee Do bahsettiğim dönemde sevildiğini hissetmedi ve bu, tüm hikayelerini sorgulamalarına sebep oldu. “Acaba beni hiç sevmemiş miydi?” diye düşünmeye başladı. “Benim zorumla başlayan bir ilişkiydi sonuçta.” diye düşündü. Ve bu sorgulamayı dile getirdiğinde saçma sapan bir öfkeyle karşılaştı. Yi Jin çok değil, birazcık Hee Do’yu anlamayı deneseydi bu ilişki devam ederdi. Ama Yi Jin Hee Do’yu anlamadı ve ilişki son buldu.

2022’de dizi yayınlanırken yorumları okuyordum. Yorumlarda “Böyle ayrılık olur mu? Saçma sapan bir sebep yazmışsınız. Sırf New York’a gidiyor diye ilişki mi biter? Ko Yu Rim’in ilişkisi bitmedi, neden onların bitiyor?” yazıyordu. Ben de o zamanlar bu yorumlardan etkilenip diziye başlamamıştım. Ama keşke başlasaymışım. Çünkü Ko Yu Rim’in bitmeyen ilişkisini de göstererek aradaki farkı net olarak vurgulamışlar. Alt metni sağlam bir ayrılık var dizide. İlişki, Yi Jin New York’a gitti diye bitmemiş ki. İlişki Yi Jin sevmesini beceremediği için bitmiş. Üzgünüm ama gerçek bu. İyi ki de bitmiş.

AYRILIĞI BİRAZ DA REPLİKLERLE YORUMLAYALIM

İlk ayrılık sahnemizden başlayalım.

İlk ayrılık Hee Do’nun evinin önünde gerçekleşiyor.

Hemen replikleri bırakıyorum buraya.

-Her şey benim suçum mu?

+İkimiz de suçlu değiliz. Birbirimizden uzaklaştık sadece.

-Her şeyi bırakıp Kore’ye dönmemi istemeyeceğini düşünmüştüm.

+Hayır, istemiyorum.

-E o zaman ne yapmalıydım?

+Yi Jin, kimin haklı kimin haksız olduğunu konuşmak istemiyorum. Sadece bu aşk beni artık desteklemiyor. Birbirimizi suçlayarak işleri zorlaştırıyoruz. Bitmesini istiyorum. Hala birbirimiz için çok değerliyiz.

-Bunu yapabilir misin? Ayrılmayı yani.

+ Birbirimizden uzak durmayı başaramayacağız. Ortak tanıdığımız çok ve aynı yerde yaşıyoruz. Merhaba diyelim o zaman.

-Burası seninle ilk tanıştığım yer. Ve burada bitireceğiz…

+Hoşça kal Yi Jin.

Yorumumuza Geçelim…

Bu sahneyi yorumlayalım hemen. Yi Jin ayrılmak istemiyor, orası çok net. Ama bunu “Ben seni çok seviyorum.” diyerek belli etmiyor. Aksine alttan alta “Hatalı olan sensin.” diyerek belli ediyor. Ya da “Ayrılmayı yapabilir misin?” derken yine alttan alta tehdit ediyor aslında. “Bu kararından pişman olmayacak mısın?” anlamında soruyor. Kendi özleminden, kendi pişmanlıklarından bahsetmiyor. İstiyor ki karşısındaki kişi kendisini suçlasın ve ilişki de o şekilde devam etsin. Asla kendini suçlamıyor. Yi Jin’in kendisini suçladığı tek bir sahne göremezsiniz. Üzüldüğü bir sürü sahne var ama kendisini suçladığı tek bir sahne yok. Çünkü suçlamıyor. Hee Do’yu da zerre anlamıyor. Kız “Birbirimizden uzaklaştık.” diyor. Yi Jin Ruhen uzaklaştıklarından bahsedildiğini anlamıyor mesela. Hemen New York’a gitmesi üzerinden kendisini savunuyor. Olay senin başka ülkeye gitmen değil ki. Olay; içini, kendini Hee Do’ya açmaktan vazgeçmen. Bunu bile anlamıyor. Halbuki New York’a gitme olayı ortaya çıkmadan önce de benzer sorunlar yaşanmış, Hee Do da onu uyarmıştı. Ama Yi Jin inatla anlamıyor. Hee Do Yi Jin’in hayatına dahil olabilmek istiyor ama Yi Jin bunu yapmadığı gibi sorunun bu olduğunu da göremiyor.

Kaldı ki Kore’de kalmamı istemeyeceğini düşünmüştüm demesi de aşırı sinir bozucu. Ne düşünüp ne düşünmediğini öğrenmek için bunu Hee Do’ya sorman gerekiyor Yi Jin Bey. Evet, Hee Do kesinlikle Yi Jin’in New York’a gitmesini desteklerdi ama Yi Jin bunu sorarak “Senin fikirlerin benim için çok önemli.” mesajını vermiş olurdu. Bazen cevabını bilseniz de bazı soruları sormanız gerekiyor. Yi Jin maalesef sevgililik olayını beceremedi. Hayatına birini dahil ettiğini idrak edemedi belki de, bilemiyorum…

Gelelim İkinci Ayrılık Sahnemize…

Asıl ayrılık sahnesi bu. Hee Do’nun senelerce pişmanlığını çektiği sahne bu. Ayrıldığı için bir kez bile pişman olmadı bence ama o şekilde ayrıldığı için çok pişman oldu ve zamanı geri alma şansı olsaydı bu ana geri döner daha güzel bir ayrılık anına sahip olmak için elinden geleni yapardı.

Hemen replikleri yazalım.

-Hee Do, doğru şeyi mi yapıyoruz?

+Evet. Altı aydır bunu düşündüm.

-Bensiz düşünüyormuşsun. Kendi kendine düşünüyormuşsun.

+Biliyorum. Peki sen altı aydır ne yapıyorsun? Birbirimizden uzaklaşırken sen ne yapıyordun Yi Jin? Bilmiyormuş gibi davrandın.

-Hayır, öyle yapmadım. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Seni de kendi yaşadığım şeylere sürüklemek istemedim.

+Hepsi Bu mu?

Hepsi bu mu da ne demek? Hee Do seni üzdüysem özür dilerim. Ama orada dayanmak için elimden geleni yapıyordum. Her gün cesetler çıkarılıyordu. Kurbanların aileleriyle, hayatta kalanlarla konuşuyordum. Her gün acı çeken insanlarla birlikteydim. Tam bir cehennemdi. Her an yeni bir terör saldırısı olabilirdi. Bu beni yıktı. Seni özledim ama seni görmeye gelemedim. İnsanlar gözümün önünde ölüyordu. Birini özleyebilmek bile lüks gibi geliyordu. Her şey benim için yeniydi. Ve açıkçası desteğin ağır geliyordu. Ne olursa olsun neşelenemiyordum. Ama sen beni destekliyordun. O yüzden dayanabileceğimi sana göstermek istedim. Şikâyet etmek istemedim.

+Beni hiç mi dinlemedin Yi Jin? Sana ait olan her şeyi paylaşacağımı söyledim ben. Üzüntü, hüsran ve mutluluk da dahil, her şeyi. Yu Rim Rusya’ya gidiyor diye ortadan kaybolduğunda duvardaki yazıları silerken tam burada söyledim.

-Bu bir şeyi değiştirmezken nasıl yapacaktım? Sorunlarımı seninle paylaşarak ve seni de benimle birlikte endişelendirerek çözebilseydim bunu yapardım. Ama öyle olmaz! O zaman bir kişi yerine iki kişi zorlanmak zorunda olacaktı. İstediğin bu mu? Sence seni de aşağıya çekmeyi tercih edebilir miydim?

+Haklısın. İşte bu yüzden ayrılıyoruz Yi Jin. Gerçekten göremiyor musun? Biz sadece iyi zamanlarda sevgiliyiz. Kötü zamanlarda ise birbirimize ağır geliyoruz. “Sakatlanma.”, “Bir sporcuyu koruyorum.” İlişkimiz o seviyede durmalıydı. Tek kelime etmeden ortadan kaybolduğunda yanında olabilmiştim. Uzakta olduğumuz halde sana ulaşabilmiştim. O zaman benim olmanı istemiştim. Şimdi benimsin ama bir sürü sorunumuz var. Sanırım bu tür bir ilişki yaşamamalıydık. Nasıl olacağını bilmiyorduk ama yine de yaptık.

-Hemen sonuca varma. Ben Amerika’ya gitmeden önce iyiydik.

+Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Belki de sorunları olan benim. Annem bir flaş haber yüzünden babamın cenazesine gelmedi. “Demek ki flaş haber olduğunda kocasının cenazesine bile gelmeyecek.” Kendime böyle şeyler öğretmek zorunda kaldım. Çünkü annem hiç açıklama yapmadı. Yine de şimdi burada onun gibi biriyle birlikteyim. Beklemek, sonra hayal kırıklığına uğramak ve sonunda pes etmek. Hayatım boyunca bunu yaptım. Bana yine bunu yaptırıyorsun. Geleceğimde bunu istemiyorum Yi Jin.

-Beni anlamaya çalışamaz mısın?

+Sen de beni anlamaya çalışmıyorsun. Söylediklerimi anladın mı Yi Jin? Çok mu fazla şey istiyorum sence? Beni hiç gerçekten sevdin mi?

-Sözlerine dikkat et.

+Bir keresinde pervasız olduğum için benden hoşlandığını söylemiştin!

-Peki. Bitirelim şu işi. Öyle olması gerek. Seni hayal kırıklığına uğrattıysam başka ne yapabiliriz? Pişman olmasan iyi edersin ama!

+Söz mü istiyorsun yani? Tavsiyen buysa unut gitsin.

-Hee Do, gerçekten mi?

+Biliyorum. Sanırım böyle bitecek. Gitmeliyim.

-Hee Do…

Evet, çok üzücü…

Gerçekten üzücü bir ayrılık sahnesi. Ve çok gerçekçi.

Bu kısımda Yi Jin’in ayrılmak istemediğini görüyoruz yeniden. Kesinlikle ayrılmak istemiyor fakat ikna etme yöntemi sıkıntılı. Kendi hatalarını görmeyen Yi Jin beni çok rahatsız ediyor. Farkındaysanız hep kendini savunuyor. ‘Yaptım ama sor bakalım niye yaptım?’ Abi neden yaptığını merak etmiyoruz. Sadece telafi etmeni istiyoruz. Eminim ki Hee Do Yi Jin’in tüm bunları telafi edeceğine, bundan sonra dertlerini kendisine açacağına inansaydı ilişkiyi devam ettirirdi. Ama Yi Jin değişmeyecekti. Sürekli haklılığını ispat etmeye çalışan Yi Jin gerçekten beni yordu. Bana ne kardeşim senin sorunlarından? Bu ilişki seni pohpohlayacağımız, sürekli seni teselli edeceğimiz bir ilişki mi olacak? Biz sürekli seni anlamak zorunda mıyız? Biraz da sen bizi anla. Aaaa!!! Sinirliyim.

“Seni üzdüysem özür dilerim.” diyor mesela. Bunun gerçek bir özür olmadığını da hepimiz farkındayızdır bence. Çünkü sonra ne diyor? İki saat neden öyle davrandığını açıklıyor. Yani üzdüm ama haksız değildim, diyor. Hatta üzdüm bile demiyor. Halen üzdüysem diyor. Üzmen bir ihtimal değil, karşında duran bir gerçek Yi Jin. Hala nasıl üzdüysem diyebilirsin mesela? Onu da anlamıyorum. Bu özür falan değil. Yi Jin sürekli kendini haklı çıkaracak sebepler sunuyor. Hee Do’yu zerre anladığını düşünmüyorum. Pişman olduğunu da düşünmüyorum. Yine olsa yine aynı şekilde davranır, Hee Do’ya dertlerini açmaz. Özür dilemek bir pişmanlık belirtisidir. Gerçekten pişman değilseniz özür dilemeyin, bir anlamı yok. Yi Jin pişman falan değildi.

Ayrıca…

Ayrıca “Bensiz ayrılmayı düşünmüşsün.” serzenişi nasıl bir saçmalıktır? Sen ona haber bile vermeden New York’ta kalmayı düşündün, buna karar verdin. Başvurunu yaptın. Onu kendi hayatından soyutladın. Ama o sana haber vermeden ayrılmayı nasıl düşünür? Dalga geçiyor herhalde Hee Do ile…

Hee Do çok güzel cevap veriyor ona zaten. O iletişimsizliğe, uzaklığa ayrılmayı düşünmek şaşırtıcı değil ki. Ayrılmamayı düşünmek şaşırtıcı. O kopukluğa rağmen ilişkinin devam edeceğini düşünmek şaşırtıcı asıl. Bence ne oldu, biliyor musunuz? Yi Jin kendisinden vazgeçileceğine inanmadı. O yüzden de doğru düzgün bir çabasını görmedik. Burada da bir önceki ayrılık sahnesinde de “Benden ayrılabilecek misin?” diyor. “Sen benden vazgeçemezsin.” dercesine. Hatta bu sahnede “Pişman olmasan iyi edersin!” diyor. Yi Jin kendisinden tamamen vazgeçen bir Hee Do’nun varlığına inanmadı. Ne kadar severseniz sevin hiç gitmeyecekmişsiniz gibi hissettirmeyin o yüzden. Öneri 😊

Hadi Devam Edelim

Yi Jin biraz da vazgeçileceğine inanmadığı için bu kadar saldı bence, evet. Ne yaparsa yapsın onu destekleyen bir Hee Do vardı. Hee Do onun için güçlü bir duvardı ve yıkılacağını düşünmedi. Ama Hee Do duyguları olan zeki bir kadın. Gitmesi gerektiğini hissettiğinde gider Yi Jin Efendi.

Ay bir de “Sana dertlerimi anlatmak hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Neden anlatayım?” demesi yok mu… Çıldırıyorum. Hiçbir şeyi değiştirmese bile ilişkinizi olumlu yönde değiştirecekti. Birbirinize daha da yakınlaşacaktınız. İlk bölümlerde Hee Do sihirli değneğiyle dertlerini mi çözüyordu sanki? Hayır. O zaman da hiçbir şey değişmiyordu. Ama sen anlatıyordun. Bu da sizi yakınlaştırıyordu. İlişkinizi derinleştiriyordu. Bunu anlamaması gerçekten çok sinir bozucu.

Neden anlatmadı, kendisi de söylüyor aslında. Seni üzmek istemedim masalını geçin, gerçek sebep orada değil. Gerçek sebep “Dayanabileceğimi sana göstermek istedim. Şikâyet etmek istemedim.” repliğinde saklı. Güçsüz görünmek istemedim, güçlü görünmek istedim diyor aslında. Yi Jin maalesef güçsüz bir erkekti. Kendini başarısız hisseden bir erkekle Hee Do gibi bir kızın ilişki sürdürebilmesi mümkün değildi. Kendini her anlamda yetersiz hissediyordu. İlişkinin bittiğini kabullenmesi de “Hayal kırıklığı olduysam bitsin.” şeklinde oldu. Zaten başından beri hayal kırıklığı olacağına inanıyordu. İşte kendinizi bulmadan aşkı bulmamanız gerektiğine dair de güzel bir örnek.

Ben Yi Jin’in kendini yetersiz hissetmesini anlayabilirim. Yaşadıkları kolay değil sonuçta. Bunu hissedebilir. Ben hiçbir şeyi anlatmamasını normal de karşılayabilirdim eğer birazcık da olsa Hee Do’yu anlamaya çalışsaydı. Hee Do onu anlamaya çalışırdı. Bir kez, bakın sadece bir kez, o Hee Do’yu anlamaya çalışsaydı her şey yoluna girerdi zaten. Ama Hee Do kendi acılarını, annesinin yaşattıklarını anlattığında bile “O acıları sana tekrar yaşattığım için özür dilerim. Hiç o açıdan düşünmemiştim.” tarzında bir tepkisi olmadı. Olsaydı yine her şey değişirdi. Onun yerine ne yaptı? “Beni anlamayı deneyemez misin?” dedi. Kız sana sen onu anla diye derdini açıyor, yaşadıklarını, hissettiklerini anlatıyor. Sen hala “BEN” diyorsun ya! El insaf artık.

Yi Jin’e Öfkeliyiz

Ben bu yüzden öfkeliyim Yi Jin’e. Hee Do’nun yaşadığı hüznü anlamadığı için öfkeliyim. Anlamayı geçin anlamaya çalışmadığı için öfkeliyim. Ben Yi Jin’e bu ilişkiyi ayakta tutmak için çaba göstermediğinden öfkeliyim. Kız “Beni hiç sevdin mi?” diye sorduğunda kıza dövecekmiş gibi baktığı için de öfkeliyim. Kız sanki anana küfretti… Ne hissettirdiysen onu söyledi. “Sözlerine dikkat et!” nasıl bir tepkidir? “Bunu nasıl sorgulayabilirsin?” deyip Küçük Emrah bakışı atsaydın daha iyiydi. Belki Hee Do o zaman kendisini kötü hissederdi. Ama “Sözlerine dikkat et.” deyip azarlamak nasıl saçma bir tepkidir arkadaşlar? Otur Yi Jin. SIFIR!

Diziyi izlemeden önce bu ilişki için üzülürüm sanıyordum ama bayağı öfkelendim. Hee Do için üzülebilirdim, üzüldüm de. Ama Hee Do’nun başkasıyla mutlu olduğunu görünce ben de mutlu oldum. O yüzden bu ilişkiyi beni öfkelendiren bir erkek karaktere sahip ilişki olarak hatırlayacağım sanırım 😊 Nam Joo Hyuk’um seni seviyorum, olayın seninle zerre alakası yok biliyorsun ❤️

Üçüncü Ayrılık Sahnemize Gelelim…

Bu sahnenin repliklerini tek tek yazmayacağım. Yi Jin Hee Do’nun günlüğünü okumasaydı son vedaları güzel olsun diye çaba gösterir miydi ondan da emin değilim açıkçası. O günlük, vedayı güzelleştirmekten ziyade bir veda olmamasını sağlamalıydı aslında. Günlüğü okuyup yine de Hee Do’yu anlamaması beni şaşırtıyor. O günlük resmen “Sen bana bir adım atsan ben sana koşarak gelirim.” diyordu çünkü. Ama Yi Jin bu ilişkiye son vermeyi ve vedalarını güzelleştirmeyi seçti. Çünkü kendine güvenmiyordu. Bugün olmasa da yarın hayal kırıklığı olacağım diye düşünüyordu. Aman evlerden ırak böylesi. Nam Joo Hyuk canlandırıyor olsa bile fikrimiz sabit. Karakter her şeydir.

Yi Jin’e asla kötü bir insan demiyorum bu arada. Çok iyi bir insan ama iyi bir sevgili değil ve Hee Do da amme hizmeti yapmıyor sonuçta 😊 Hee Do’nun dediği gibi onlar iyi zamanda sevgili ama sevgililik öyle bir şey değil. Aynı yolda yürümeye karar vermek öyle bir şey değil, olmamalı.

Son sahnede son kez sarılmaları ikinci izleyişimde beni üzdü. İlk izleyişimde o sahnede kahkaha attım, hala inanamıyorum kendime ama attım cidden… Sebebi Hee Do’nun “Zorlanıyorsan terapi gör.” demesi. Hala aklıma geldikçe gülüyorum. Ben bunu diziyi izlerken defalarca söylediğim için Hee Do’nun kendi ağzından duyunca kahkaha attım. “Hayır Hee Do! Bu kadar ben olamazsın.” deyip güldüm. İyi niyetli bir öneri var orada evet ama alttan alta iğneleme de var. Tam benim tarzım olduğundan gülmeden duramadım. Ama ikinci izleyişimde hüzünlendim. Son kez sarıldılar ve aslında gerçek vedaları o an oldu. Bu beni üzdü. Ve Yi Jin’e daha çok öfkelenmeme sebep oldu! Birazcık ilişki sorumluluğu alabilecek karakterde olsaydın keşke!!!

Bambaşka Bir Olasılık

En sonunda pişman oldukları o ikinci vedayı güncelledikleri bir sahne yazmışlar. Aslında söylemek istedikleri buymuş gibi bir sahne. Başka bir olasılık. Çok güzel bir olasılık. O kısım çok etkileyici.

O repliği bırakıyorum buraya.

-Asıl söylemek istediğim şu: Yi Jin; senin varlığın bile beni rahatlattı. Yalnız büyüdüm ve hep yalnızdım. Sonra sen geldin ve beni kucakladın.

+Hayatımın en zor günlerinde yeniden ayağa kalkmamı sağladın. Sen olmasaydın şu an bulunduğum noktada olamazdım.

-Kendime inanmadığım zamanlarda bana inanan sana inandım. Bu her şeyi mümkün kıldı.

+Beni gülümsettin. Seninleyken hiçbir şeye sahip değilken bile dünyanın zirvesindeymişim gibi hissettim.

-Doğru. Bazen dünya eksiksiz gibi görünüyordu. Çünkü beraberdik.

+Evet. Artık kusursuz mutluluğun ne olduğunu biliyorum.

-Sayende aşkın ne olduğunu öğrendim. Artık ayrılığın ne olduğunu biliyorum.

+Senin sevginin hayatımı ne kadar aydınlattığını asla bilemezsin. Her şey için teşekkürler.

-Teşekkürler… Ben seni tüm kalbimle sevdim Yi Jin. Hoşça kal.

+Hoşça kal Hee Do.

Şu olasılıkta bile Yi Jin’e “Ben de seni tüm kalbimle sevdim.” dedirtemedik ya neyse… Güzel bir veda ve ağlatıyor ama gerçek bir veda değil. Gerçek vedaları bu şekilde olsaydı veda olmazdı zaten. Dayanamaz, birbirlerine sarılır, ayrılamazlardı. Burada ikisi de minnoş. Böyle minnoş bir veda pek de gerçekçi değil takdir edersiniz ki. Ama duygularınızdan arınıp düşündüğünüzde böyle veda edebilirsiniz. Onlar da böyle yaptı aslında. İkisi de kendi yolunda mutlu, başarılı ve ilişkilerini güzel bir anı, destek hikayesi olarak hatırlıyorlar. Bu da çok özel. Bu ilişkinin gelişimi de böyle işlendi zaten ve hiçbir sürpriz yok.

Birbirlerine destek olarak çıktıkları bu yolculuk destek olamadıkları noktada son buldu. Gerçekçi bir hikâye olarak çok sevdim. Aşk açısından yorumladığımda eleştirilerim var okuduğunuz üzere ama karakter gelişimi ve destek odaklı yorumladığımda çok sevdiğim bir hikâye. Psikolojik analiz yapmamız için de çok güzel sahneler sunuyor bize. Bu ilişkinin neden bittiğini anlayabildiğim için memnunum. “Keşke beraber olsalardı” dedirtmeyen bir hikâye izlediğim için memnunum. Aklımdan geçen her şeyi Hee Do Yi Jin’e söylediği için ekstra mutluyum 😀 Teşekkürler senarist! 🤍

GELELİM KO YU RIM İLE JI WOONG İLİŞKİSİNE

İşte gerçek bir K-Drama erkeğinin yer aldığı o muhteşem ilişki!

Ji Woong başından beri Ko Yu Rim diyen başka bir şey demeyen bir karakter. Sevdiği kız için sürekli çaba gösteren ve bundan asla gocunmayan bir karakter. Yi Jin mi daha olgundu Ji Woong mu diye sorsanız net Ji Woong derim. Ji Woong’un sevgisi kesinlikle örnek alınması gereken bir sevgiydi. Çok tatlı sahneleri vardı. Tam bir liseli aşkı izledik, evet. Çok komik sahneleri de vardı. İlk aşkın heyecanını gördük. Ama aynı zamanda fazlasıyla olgun bir aşk da izledik. Ko Yu Rim Rusya’ya taşınma kararı vermek zorunda kaldığında Ji Woong’tan ayrılmaya karar verdi mesela. Ama bu Ji Woong’a engel olmadı. Gerçek aşka mesafelerin engel olamayacağına dair muhteşem bir sahne izlettiler bize.

Havaalanı sahnesi o kadar güzeldi ki… (14. Bölüm 1.10.00 civarı. Hem kendim için hem de sizin için not alıyorum. Tekrar izlemek istersek kolaylıkla izleyelim diye :)) Mutlaka tekrar izlemeniz gerektiğini düşünüyorum zaten. İki çift arasındaki farkı net olarak gözler önüne seren bir sahne çünkü.

“Yaşayacağımız tek şey acı bile olsa ben varım. Birlikte olduğumuz sürece bana bir şey olmaz.” repliği ve sonrası ayrıca güzel. E şimdi bunlar evlenmeyecekti de küçücük bir sorunda dağılan ilişki mi evliliğe evrilecekti? O işler öyle olmuyor işte. Olmadı da zaten. Muhteşem mesajları muhteşem kıyaslamayla veren bir dizi 2521.

KO YU RIM İLE NA HEE DO İLİŞKİSİ

İşte şimdi Ko Yu Rim’e sövebiliriz 😊

İzlerken saçını başını yolmak istedim, o kadar sinir oldum kıza. Herkese tatlı, Na Hee Do’ya gelince kaplan kesilmesinin hiçbir mantıklı izahı yoktu çünkü. Durup dururken kızı aşağılamasının hiçbir mantıklı izahı yoktu. Kıza sürekli hakaret etmesinin hiçbir haklı izahı yoktu. Kaybettiğini bile bile sırf hırsından “Kazandım.” deyip Hee Do’yu herkese rezil etmesinin hiçbir haklı izahı yoktu. Sonra karşılığını aldı gerçi. Herkes yaptıklarının karşılığını alıyor ama yine de bu yaptıklarının hiçbir haklı izahı yoktu ve tabii ki kendisine bolca sövmemize sebep oldu. Bu kızı bu sahnelerde seven varsa şaşırırım. Sevilesi değildi, asla.

İlişkilerine ilk bölümden bakacak olursak Hee Do Ko Yu Rim’e hayrandı. Onu idol olarak görecek kadar hayrandı. Ama Ko Yu Rim Hee Do bilmese de Ko Yu Rim’in yenemediği ilk rakibiydi ve bu sebeple ona karşı öfkeliydi. Hee Do’yu gayet iyi tanıyordu ve yıllar sonra tekrar gördüğünde hiçbir sebep olmamasına rağmen Hee Do’ya olan öfkesini yansıttı. Ona sürekli öfke kustu. Hee Do ilk başta alttan aldı ama sonrasında o da öfkelenmeye başladı doğal olarak.

İlk bölümlerde bayıldığım bir repliği var, şöyle diyor.

“Biliyor musun? Seni gerçekten sevmiş ve idolleştirmiştim. Bence senden tam da bu kadar nefret edebileceğim. Yeri kendin temizle.”

Çok güzel bir replik olmasına rağmen Hee Do, Ko Yu Rim’den nefret edemedi bence. Öfkeleniyordu ama nefret edemiyordu. Bu da Hee Do’nun güzel kalbinden kaynaklanıyor tabii. Yoksa Yu Rim “Gel benden nefret et.” dercesine hareketler sergiliyordu.

Bir keresinde Hee Do “Ben senin hayranındım. O gün ıslanma diye şemsiyeyi ben sana vermiştim.” diyor. Burada Ko Yu Rim’in etkilenmesini bekliyorsunuz ama tabii ki öyle olmuyor. O şemsiye olayı çok özel bir olay olmasına rağmen, Yu Rim o an kendisine şemsiye atan kişiye teşekkür etmesine rağmen o kişinin Hee Do olduğunu öğrenince etkilenmiyor. Aksine “O zaman hayran olarak kalmalıydın.” diyor. Hee Do da izlerken yapmak istediğim hareketi yapıp Yu Rim’in saçını başını yoluyor.

Yu Rim’in bu öfkesinin altında ne vardı derseniz aşağılık kompleksi vardı derim. Kendine güvenmemesi vardı derim. Hatta gelir adaletsizliğine olan tepkisi vardı derim ama hiçbiri haklı değildi. Hee Do’nun hiçbir suçu yoktu sonuçta. Ailesi zengin diye kızı nasıl suçlayabilirsiniz? Ya da yetenekli diye? Kaldı ki zenginliğini asla göze sokmadı. Bir keresinde aynı takside gitmeyi bile teklif etti. Bunu da karşı tarafı aşağılamak için yapmadı. Aksine tamamen iyi niyetle yaptı. Her şeye rağmen yardımcı olmak istediği için yaptı. Hee Do gerçekten kalbi çok güzel bir karakterdi. Ama Ko Yu Rim öyle değildi. Yani her hareketi iyi niyet dolu değildi. İşine nasıl geliyorsa öyleydi. Kendisine iyilik yapan, asla kötülüğü dokunmamış birine gereksiz öfke kusan birine kalbi temizdi diyemeyeceğim, kimse kusura bakmasın.

Bununla kalsa yine iyi…

Bununla kalsa yine iyi. Bir de kazanmadığı maçın kazananı olduğunu iddia edip Hee Do’yu zor duruma düşürdü. Altın madalyayı Hee Do kazanmasına rağmen “Benim hakkımdı.” deyip durdu. Hee Do’ya ilk altın madalyasının sevincini bile yaşatmadı.

Gerçekten kendisinin kazandığını mı düşünmüştü peki? Bence hırstan gözü kör olduğu için öyle sandı, evet. Ama üzerinde biraz düşünse Hee Do’nun kazandığını anlardı. Hee Do Yi Jin’e bunu uygulamalı olarak ispatladı. Yi Jin’le yarıştı ve her seferinde “Kim kazandı?” diye sordu. İkisi de her seferinde aynı cevabı verdi. Hee Do da “Gördün mü?” dedi. “Başkaları yanılabilir ama yarışanlar kimin kazandığını bilir. Yu Rim de benim kazandığımı biliyor.”

Evet içten içe biliyordu ama kabul edemiyordu. Hırsı, öfkesi, kıskançlığı gözünü kör etmişti resmen. Hee Do’ya tavrı bakımından korkunç bir karakterdi.

Tabii sonra birden U dönüşü yaptı. Sebebi de internetten yazışıp dertleşip kendisine teselli veren, sayesinde umut dolduğu o kişinin Hee Do olduğunu öğrenmiş olması. Hee Do’nun bundan haberi yoktu tabii ama kader ağlarını örmüş ne yaparsın 😊 Ve dediğim gibi bunu öğrendikten sonra Yu Rim Hee Do’ya daha farklı davranmaya başladı. İzlemesi zevkliydi ama mantıklı değildi. Çünkü o bölüme kadar izlediğimiz Ko Yu Rim; “Onunla yazıştığıma inanamıyorum.” deyip öfkelenirdi ve Hee Do’ya olan nefreti daha da artardı. Hatta en yaralı yanlarını Hee Do’ya açtığı için kendine de öfkelenirdi. Ama enteresan bir şekilde Yu Rim Hee Do’ya kötü davrandığı için üzüldü ve ona iyi davranmaya başladı. Çok enteresandı ve inandırıcı değildi. Ama sonuç güzeldi. Yoksa ben Ko Yu Rim’i yolmak isteyen yanımla baş edemeyecek duruma gelecektim…

Yine de iyi anlaşmaya başlamalarına rağmen senarist çok güzel bir ilahi adalet sahnesi yazmıştı ve bu çok hoşuma gitti. Hee Do’nun haksız yere eleştirilmesine sebep olan Yu Rim haksız yere eleştirildi daha sonra. Muhteşemdi. Tabii o süreçte yanında Hee Do’dan başkası yoktu. Ah Hee Do’m iyiliğin, arkadaşlığın zekatını ver de nasiplenelim 😊

SEVDİĞİM REPLİKLER

“Bu dünyada sabit kaldığına inandığım tek şey yer çekimi. Hiçbir şeyin sonsuza dek aynı kaldığına inanmıyorum. Çünkü böyle bir şeye inanmak olayların gelişimi hakkındaki beklentileri belirliyor. Ancak yer çekimi her türlü beklentiden bağımsız bir şekilde sabit. Bu yüzden sadece yer çekimine inanabiliyorum”

Büyük değişimler yaşayan, 20’lerindeki bir çocuğun mülakatta söylediği muhteşem bir replikti aslında ama değerini bilmediler… Bu repliği gerçekten çok sevmiştim.

“Uzaktan bakınca hayattaki tüm trajedilerin komedi olduğunu duymuştum. O yüzden kendimizi uzaktan görür gibi yaşamalıyız. Aslında düşünürsen saf trajedi ya da komedi diye bir şey yok. Yine de umarım önümüzdeki yolda daha çok komedi vardır.”

Muhteşem bir replikti. Hee Do’m ve olgunluğu işte… Yi Jin böyle bir kızı kaybettiğin için ne kadar ağlasan az.

Neyse diğer repliğimize geçelim.

“Bazen başarabiliriz demek daha cesaret kırıcı olabilir. Başarmak zorunda olmadığımız ve başarısız olmamıza izin verilen bir dünyayı bilmiyoruz. Yine de yapabileceğimizin en iyisini yapalım. Elimizden geleni yapalım. Ama başaramasak bile umarım tekrar ayağa kalkacak kadar güçlü olabiliriz.”

Yine muhteşem bir replik… Elinden gelenin en iyisini yap ve akışa bırak temalı ❤️

-Seninle tanışmamış olsaydım şimdi ne yapardım?

+Birbirimizi tanımasak bile şimdiki gibi birlikte olurduk. Çünkü aynı yere gidiyoruz. Hayatımızın bir noktasında tanışmak kaderimizde varmış.

Birbirlerinin yolunu aydınlatmak için karşılaşmışlar ve görevleri bittiğinde de ayrılmışlar gibi… Çünkü artık aynı yolda ilerlemiyorlar ama bu bir dönem aynı yoldan ilerledikleri ve bunun onlara iyi geldiği gerçeğini değiştirmiyor. İlişkilerinin dinamiğini anlatan muhteşem bir diyalog bu da.

-Tüm şarkılar ayrılık üzerine. İnsanların ayrılığa neden bu kadar taktığını merak ediyordum. Ama pek önemli bir şey değilmiş.

+Ayrılığın üzücü olması için önce âşık olman gerekiyor şapşal.

Bu da aynı sahneden tatlı bir diyalog. Ayrılacaklarının sinyalini bu bölümde fazlasıyla vermişler. Yanlış hatırlamıyorsam 6. Bölümdü. Bu bölümde ayrılacaklarını göze sokmuşlar bile diyebiliriz. Sürpriz bir sonu yoktu bu dizinin.

“O kadar harika olacağını düşünüyorsa hemen başlasın! Başlamak bitirmenin yarısıdır. Konuşacağına yap!”

Harekete geçmenin önemine dair güzel bir replik. Tabii ki Hee Do’dan 😊

“Bir sporcu yarışmalıdır. Sonuç ne olursa olsun kendini geliştirmek için yarışman gerek. Bizi ayakta tutan bu.”

Bu sadece sporcular için değil, tüm insanlar için geçerli olan bir replik aslında.

BEN BU DİZİYİ NEDEN ÇOK SEVDİM

Bu diziyi çok sevdim çünkü bu dizi aslında başarı hikayesi üzerine kurulu bir dizi. Na Hee Do’nun adım adım yükselmesi, herkese / her şeye rağmen pes etmemesi ve bu sayede başarılı olmaya başlaması dizinin en sevdiğim özelliklerinden. Pes etmememiz gerektiğini çok güzel bir şekilde anlatıyor 2521. Ne olacağını düşünmeden yürümeye devam etmemiz gerektiğini çok güzel bir şekilde anlattığından çok sevdim.

Onun dışında gerçekçi bir gençlik aşkı izlemek de hoşuma gitti. Arkadaşlıklar da çok güzeldi. Eğlendikleri her anı izlemek de çok hoşuma gitti. Cıvıl cıvıl bir enerji yayıldı ekrandan ve ben buna bayıldım.

Psikolojik analiz yapabildiğim dizileri sevdiğimi beni az çok tanıyan herkes çok iyi bilir zaten ve evet, bu duruma da bayıldım.

Bu dizi aşk dizisi falan değil. Bu dizi hayatı çok güzel anlatan bir dizi. O yüzden lay lay lom bir dizi izlemek istiyorsanız bu dizi o dizi değil. Ama derinlikli bir dizi izleyip hem eğlenmek hem de hüzünlenmek istiyorsanız bu dizi o dizi. Mesela biri eskrim sahnelerini atladığını yazmış. E o zaman sen neden izliyorsun bu diziyi? Bu dizinin bel kemiği zaten başarı konusu. Dolayısıyla eskrim sahneleri bu dizinin temelini oluşturuyor ve açıkçası beni heyecanlandıran, bir sonraki bölüme geçme hissi uyandıran sahneler o sahnelerdi. Hani sadece aşk dizisi izlemek istiyorsanız 2521 yanlış adres. Ama başarı hikayelerini seviyorsanız, anne-kız ilişkilerini izlemek sizin için keyifliyse, e aşk da olsun tabii diyorsanız o zaman doğru adrestesiniz demektir. Ben doğru adresteydim, o yüzden de bu diziyi çok ama çok beğendim.

O YAZ BİZİMDİ

Sanırım dizi bu replikte saklı. Belki tüm ömür beraber değillerdi ama o yaz onlarındı.

Evet, hiçbir şey sonsuza dek sürmedi. Hepsi büyüdü, kendi yollarına gitti. Ama yine de o yaz onlarındı. Hepsi o yaz bir aradaydı. O yaz; aşkı doyasıya yaşadılar, arkadaşlık adına bir sürü şey yaşadılar, gençliğin getirdiği heyecanı yüreklerinde taşıdılar, hayatlarını hep beraber enlerde yaşadılar. O yaz onlar hep beraber gençliklerini yaşadılar. Ne yaşanırsa yaşansın o yazda paylaştıkları her şey gerçekti ve kimsenin alamayacağı kadar değerliydi. Çünkü bazen bir dönemi birlikte yaşamak, ömür boyu yan yana olmaktan çok daha anlamlı olabilir. Belki tüm ömür birlikte değillerdi evet, ama o yazı satın almışlardı, o yaz onlarındı ❤️

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

çorlu escort

tekirdağ escort

lüleburgaz escort

kırklareli escort

manisa escort

yalova escort

lüleburgaz escort

Çorlu escort

Tekirdağ escort

çorlu escort

Nevşehir escort

Zonguldak escort

Eskişehir escort

Nevşehir escort

Nevsehir escort

Nevşehir elden ödemeli escort

Çerkezköy escort

Nevşehir escort

İzmir escort